(1-10.04.11)

IQUITOS

Amazonlara gitmek için geldik buraya.

Dünyanın en büyük, karayolu ile ulaşılamayan şehri burası.

yoksa biraz kaotik ama yine de güvenli sayılıyor..

AMAZONAS


Amazon nehrine bakan bir şaman köyünde kaldık bir hafta boyunca, Vahşi doğa seslerine uyanıp, Pachamama’ya her geçen gün daha derinden bağlanarak…

Banyomuz Amazon’un kızıl mineral suyu oldu bir kaç gün.. toprağını sürdük tüm vücudumuza, Ve yine Amazon’da yıkandık sonra. (çamur savaşı da yababildim sonunda! 🙂 ).

Sadece organik beslenip, doğanın özünü içtik, temizlendik…

Amazon’da küçük gezintilere çıktık, Köyleri ziyarete gittik, köylülerle tanışıp muhabbet ettik. Suların çekilmesiyle, nehrin içindeki dalların, yaprakların dans edişini izledik. Büyülendik. Pembe yunuslar gördük, içimiz taştı.  Şeker kamışı suyunu yapıp içtik.

Çamurlara batıp, avazımız çıktığı kadar bağırarak şarkı söyledik.

Chullachaqui’nin efsanesini dinledik, Ayinler eşliğinde dans ettik.

Vahşi doğanın içinde derin sohbetler ettik.

İyi, kötü herşeyi paylaştık. Pachamama’ya dertlerimizi, dileklerimizi, şükranlarımızı ilettik..

Eşsiz seremoniler, deneyimler, manzaralar.. başka bir boyuttaydık sanki..

Şamanlarımızdan biri zaten ünlü bir healer’dı, diğeri ise şarkı söylediğinde, ayaklanmayan tüy bırakmayan bir hipiydi. İyileşme arzusu ile buraya gelen her bir inci ise çok değerliydi.. teşekküler, teşekküler, teşekküler…

Tamshiyacu köyü

Santa Ana köyü

Bütün bu güzelliklerin yanısıra, bir de bir sinekler vardı ki, sinek demeye bin şahit, yamyam ruhuna bürünmüş, görünmeyen yaratıklar, her an aklımızı başımızdan alıyordu. Kaşınma dozu dayanılacak boyutta olmamasına rağmen, kaşıdıkça daha çok kaşınıyordu. Direnç tek ilaçtı, tabi bir de ‘karanlık’!