V’StateOfSoul
vanessastateofsoul
hani bazen güvendiğimiz dağlara kar yağar da
bir tuğla daha ekleriz ya duvarımıza…
bunu ya kendimiz yapar ya başkası farketmez,
bir adım daha uzaklaşırız ya ben’liğimizden,
düşünürüm o zamanlar, bu mudur –
Kalkanlaşmalı ve kapanmalı mı böyle?
Kimimiz çirkinleşerek güçlenir bile! – bu mudur?
saflıktan uzaklaşmak mıdır asıl olması gereken?
Tertemiz, melek gibi doğuyoruz, neden kirletiriz kendimizi?
Kokumuz bile değişir, neden yaparız bunu kendimize?
cevabım değişmez, sonuçta hep aynı olur – yine de red ederim kirlenmeyi
etrafımda ne pislikler dönüyor olursa olsun, aklımı eğitir, bana kötülük yapana bile iyilik yaparım
bazen bilirim, karşı tarafa kötülük gibi gelir, ama özünde yine de iyi niyetim yatar, alnım açık, kalbim temizdir her zaman.. zaten ondan bazı arkadaşlarım ‘köylü’ der bana. İnanın iltifat olarak alırım. Bana öyle gelir çünkü J
iş hayatı gibi kaçınılmaz sistemlerde ise, yine de kirlenmemeye çalışır, bana yanlış gelenleri, tek başıma değiştiremiyeceğim yerlerde uzaktan izler, kendime göre, elimden gelenin en iyisini yaparım
ezik diyenler olur, korkak da..
aldırış etmeden yine de içimdeki sevgi’yi ve iyi’yi beslemeye çalışırım
benim anlayışım bu! Kendime edindiğim görev bu! Kim ne derse desin – bana doğru gelen bu ve seviyorum bile böyle olmayı, sorunum yok kendimle..
ama ya o duvar?
belki de saf bağlarıma bağlılığımdan bu kadar acı gelir, yine de her seferinde bir adım daha geri gitmek insanlığa ve bir adım daha içime kapanmak, kendimi bulunduğum dünyaya ait hissetmemek..
‘kimseye güvenmeyeceksin, kendine bile’ diye boşuna dememişler, tamam da
neden tersini ister yürek yine de?
Güvenmek, korkusuzca vermek ister..
Hadi nedenini geçtim ama
bu dilemadan nasıl kurtulur ‘bu insan’ ?
V’StateOfFriends
Dominical’de tanıştığım Emmy adındaki tatlı kız, 1,5 sene yaşamış Türkiye’de. Amerikalı sanıldığı için, yaşadığı tüm ayrımcılıklara rağmen, geçirdiği en güzel senelerden biri olduğunu anlattı. (Anlattığı ayrımcılık hikayelerinden en hafifini paylaşıyım: Mahalle bakkalı çok tonton bir dede olmasına rağmen, Emmy’ye hiç yüz vermiyormuş ve Emmy de bu duruma hiç anlam veremiyormuş. Konuşurken yüzüne bile bakmıyormuş O’nun. Aylar sonra bir gün bakkal defterine ‘Amerikalı’ yazdığını görünce, ‘no, no Canada’ demiş ve bakkal amca o kadar mutlu olmuş ki, kasanın arkasından koşarak geçip, Emmy’e sımsıkı sarılmış.) Yaşadığı herşeye rağmen o kadar güzel sözler söyledi ki Türkiye için, bir an ‘aynı ülkeden bahsettiğimize emin miyiz acaba’ oldum. Asya tarafında geçirmiş bir senesini, acaba ondan mı diye tereddüt ettim ardından. Tanıdığı en mutlu topluluk olduğunu anlatıyordu çünkü – yani düşüncemin tam tersini.. O yüzden benim için çok ilginç bir konuşma oldu. Belli ki Türklerin sıcaklığı ve aile kavramı O’nu çok etkilemişti. Emmy’i tanıdığım için ve önyargılarımı kaldırmayı başarabildiği için inanılmaz mutluyum. Ve herşeyin sadece bir bakış açısı kadar yakın olabileceğini yine deneyimlemiş olduğum ve biraz daha temizlenebildiğim için. Malesef insanız ve malesef elimizdekilerin değerini unutabiliyoruz. Teşekkürler Emmy hatırlattıkların ve belki de Yol’umun en değerli sohbetlerinden birini benimle paylaştığın için!!
…
Az önce anlattıklarımı asla baltalamak için değil şimdi paylaşacaklarım. Çünkü zaten alakası bile yok devlet ile halkımızın ne güzel ki.. Sadece farklı ülke vatandaşlarını ve hikayelerini dinledikçe, sistemler hakkındaki düşüncelerim değişiyor. Mesela Holy, Amerika’da işinden kovulduğu için ayda 1200 dolar kazanıyor ve bununla 1 senedir dünyayı geziyor. Emmy’nin sevgilisi de aynı şekilde, ama 1800 dolar alıyor ayda ve sadece kendisini değil, sevgilisini de gezdiriyor. İsveçli tanıştığım hemşire, ayda 4000 euro kazanarak, senede sadece 4 ay çalışıp, çok güzel para biriktirmeyi becerebiliyor ve senenin diğer aylarını dünyayı gezerek geçiriyor. Döndüğünde ise, iş imkanları muhteşem olduğundan, hemen yeniden iş bulup aynı rutine dönebiliyor. Fransız hemşireye ne kadar kazandığını soramadım ama O da aynı şekilde 2 senedir gezmesine rağmen ve her sene noeli kutlamak için ülkesine dönmesine rağmen, daha senelerce gezmeyi planladığını anlatıyor. Auldes, Kanada’da meyve toplayarak, günde 900 dolar kazanıp, yılın iş günlerinden çok tatil yaptığını anlatıyor. 50’li yaşlarına gelmiş Martha, emeklilik maaşı ile 2 senedir dünyayı gezerken, ne kadar mutlu olduğunu ve bu yüzden evini temelli bıraktığını ve ölene kadar bunu yapmayı planladığını anlatıyor. Kanada devleti, üniversite okumak isteyenlere, öğrencinin ve ailenin ortak açtığı banka hesabına %50’ye yakın katkıda bulunabiliyor.. Ve daha niceleri..
…
v’stateofriends
Bu turu pahabiçilmez kılan bir de insanlar vardı tabi.. Laura ile saatlerce sohbet ederek, derinleşerek bu güzelliklere bakmak, paylaşmak, birbirimizi beslemek..mmm… Laura, 21 yaşında, müthiş aklı başında.. Annesi, babası Çinli, ancak hep beraber Amerika’da yaşıyorlar. Kendisinin Arap kültürüne merakı var, o yüzden bunu okumuş, hatta şimdilerde yüksek lisansını almak için, başvurduğu okullardan cevap bekliyor. O kadar tutkulu ki, ailesinin de desteği ile tüm tatillerini, tek başına farklı ülkelere, kültürlere giderek, bir turist gibi gezmek yerine, Guatemala’da geçirdiği gibi sadece bir haftayi bile yerlilerin evinde kalarak yerlileşiyor. Mısır’da yaşadığı çok enteresan bir olayı paylaştı benimle, ben de sayesinde sizlerle… Bir gün sahilde meditasyon yapıyormuş. Dalgaların sesine kapamış gözlerini, oturmuş yumuşak kumların üstünde saatlerce. Gözünü açtığında bir bakmış ki, yerlinin teki masturbasyon yapıyor O’na bakarak karşısında. O kadar ürkmüş ki ağlayarak kaçmış oradan. Ve ilk bulduğu dükkana girip bir bardak su istemiş. Saolsunlar, markettekiler O’na çok iyi bakmışlar. Yoğun miktarda adam adına özür dileyerek, kendini iyi hissedene kadar orada kalması için rahat hissettirmişler. Beni en çok etkileyen, Laura’nın olaya bakış açısıydı. Henüz 20 yaşına bile gelmemişken bu olayı yaşamış olmasına rağmen, asla kötü bir tecrübe olarak anlatmıyor olayı. Anlayabiliyor onları, empati yapıyor ve diyor ki ‘evlenene kadar seks yapamıyorlar ve evlenmek için ev almak durumunda kaldıklarından, onu da çok geç yapıyorlar, anlamak lazım’. Olgunluğuna hayran kaldım, kendisine de..
***
70 yaşındaki Pat’den daha önce de bahsemiştim, biraz daha paylaşayım.. Seyahat etmeyi her zaman çok seven Pat, geçtiğimiz seneye kadar kocasıyla birlikte yaptığı bu uzun, cesur ve backpacker tadında yaptığı yolculukları, geçen sene kocasını kaybettikten sonra tek başına yapmayı sürdürmüş. Bu Yol’ların birinde yaşıt arkadaşı Martha ile tanışmış. Şimdi ise beraber geziyorlar ve çok tatlılarrrr ve çok mutlular! Birbirlerini buldukları için ne de şanslılar.. Yaşam, onlar için hiç bir zaman sona ermeyecek gibi..
***
Livingston’a giderken, bir aile ile birlikte seyahat ettim. 5 ve 9 yaşlarında 2 çocuklarıyla birlikte bu Yol’u yapan Fransız aile, 2 ay boyunca Güney Amerika’da backpacking yapıyordu. ‘Zor olmuyor mu?’ diye sorduğumda, beklediğimin tam tersini cevap olarak aldım. Şimdiki büyük kızları 5 yaşındayken, 1 ay Hindistan’ı gezmişler. O zaman da, bu zaman da, hep beraber çok büyük keyif alıyorlardı. Çocukların onlardan çok daha kolay her koşula adapte olduğunu ve anlayacak yaşta oldukları için de, onlara çok değerli bir katkı sağladıklarını anlatıyorlardı. Darısı bence hepimizin başına! Benim bile sıkıldığım bu minibüs yolculuğunda, şarkı söylemek ve gülmek dışında çıtları çıkmayan bıcırıklar, çok şanslılar, öyle değil mi?
V’StateOfFriends
Ben adında enteresan bir adamla tanıştım. Brezilya’ya gidiyordu, belgesel çekmeye.. Kendisi Fransız, çok meraklı ve atılgan. Pazarda gezerken dadaşmadığı insan, matraklık yapmadığı mekan kalmadı diyebilirim. Hem kendini, hem de bizi çok eğlendiriyordu. Japon sevgilisi sayesinde gözlemlediği kültürün etkisi altında kalmış, Brezilya’ya göç eden 2 milyon Japon’un hayatını araştırmaya gidiyordu. Her iki kültürü de yakından tanıdığından, karışımı onun çok ilgisini çekmişti. Açıkçası ben de projesini merakla bekliyorum.
—
Antigua’ya geçerken otobüste çok tatlı bir kadınla tanıştım. Son 6 ayını burada geçirmiş, yolda bir köpeğe bağlanmış, son günlerini onunla birlikte geçirerek ülkesi Amerika’ya dönme Yol’undaydı.
Daha önceki yaşamından bahsederken, bana çok ilginç gelen işinden bahsetti. Çeşitli ülkelerde ‘gizli ev’ denilen yerlerde çalışmış. Aileler ve çocukları arasındaki kültür farkı yüzünden acı çeken çocukların kaçtığı, daha doğrusu sığındıkları evlermiş buraları. Çocuklar, çaresiz kalıp soluğu burada alıyorlarmış. Aileler ise çocuklarını bulamayıp polislere haber verdiklerinde, ve polisler de bu evleri aradıklarında, gençleri gizliyorlarmış bile. Çoğu genç bir daha geri dönmemeyi seçiyormuş. Kimisinin ailelerini de modernleşmeleri konusunda ikna edebiliyorlarmış ama bu tabloya genelde az rastlanıyormuş.
V’StateOfFriends
19 yaşında bir kızla tanıştım. Lau. 3 aylık tatilini geçirmeye, arkadaşlarıyla Hollanda’da dedikodu yapmak yerine, Guatemala’ya gelmekten yana kullanmış. 18-20 yaş arasındaki çocuklara ingilizce öğretiyor. Üstelik Guatemala City’de! (ünlem işareti tekin bir yer olmadığından dolayı geliyor). Vakit bulduğu haftasonları da geziyor. Onunla Caye Caulker’da snorkeling turunda tanıştım. Çok da gurur duydum. Lau, Avrupalı olduğu için, yerlilerle olan öğretim farkından bahsetti. Kendisi ne kadar sakin öğretirken, Guatemalalıların ne kadar daha sert ve zorla öğretmeye çalıştıklarını anlattı. Eminim çocuklar çok farklı çıkacaklar. Teşekkürler Lau, hem varlığın, hem de ilhamın için..
…
Caye Caulker’dan ayrılmak üzereyken, öğlen yemeğini yemek için bir yer arıyordum. Işte o zamanda 60’ını geçmiş Andrew ile tanıştım. Vietnam savaş kurbanı. Devletten aldığı para ile geziyor. Burda bi ev kiralamış, vaktini burda öldürmeye çalışıyor. Her sabah hem fiziksel hem de mental ağrılarıyla uyanıyor çünkü her gece kabuslar görüyor! Saolsun lobster yemeğini benimle paylaştı. Ama daha değerlisi, hikayesini! (Karşılıksız almayı sevmediğimden, gözlüğümü orda unutmam isabet oldu herhalde).
v’stateofriends
benim canım ve canımdan öte arkadaşlarım saolsunlar, apayrı,
Yol’da müthiş şeker insanlarla tanışıyorum
her gün yeni insanlar, ve dolayısıyla yeni ülkeler, yeni kültürler
yeni hayat hikayeleri
Yol’a her gün yeniden aşık oluyorum
Hepimiz değilse de, en azından çoğumuz adına konuşursam, yanlış olmayacağını düşünüyorum
Hepimizin doğaya olan aşkı, keşif merakımız, tutkularımız benzer
Sadece tipimiz, milletimiz farklı
Ama aslında hepimiz aynıyız
Her tanıştığımız yeni insan için minnet doluyuz
Yerel’in derinine indiğimiz zaman yükseliyor,
Yardım eli uzatabildikçe kabarıyor,
An’da yaşayarak sonsuzluğu tam içimizde hissediyoruz!
Teşekkürlerlerlerlerlerlerler tanıştığım çok güzel ötesi insanlar için..
Kath, Alana, Alex, Braulio, Max, Nicole, Nicky, Andy, Juliet, Vincent, Foi, Judith, Laurel ve daha niceleri…
Hele hele Yol’a senelerini vermiş seyyahları gördükçe öyle coşuyorum ki,
74’ünde dünya tatlısı bir kadınla tanıştım geçen gün..
Gönüllülük işleri yaparak dünyayı geziyor,
Yaptığını o kadar büyük bir tutkuyla anlatıyor ki..
hayranlıkla dinliyor, çocuk gibi istiyorumm
Her bir kırışığında derin bir hikayesi olan benden diri vücutlu müthis ötesi kadın,
25 sene önce Türkiye’yi gezmiş, en az 7 şehir saydı gittiği, bir kaç türkçe kelimeyle birlikte, inanılmazdı!
En kolay şarap kelimesini hatırladı – shot-up’a benzediği için, çok eğleniyordu hala söylerken.. bende 🙂
Sonra da 6m yükseklikten, herkesin zar zor atladığı tepeden göle balıklama atlayarak girdi..
Gerçekten..
…
Nerdeyse San Cristobal’dan sonra, her gittiğim yerde gördüğüm David, şimdilerinde 80’e geliyor. Geçmişinde sosyal sorumluluk adına bir sürü projede çalışmış, şimdi emeklilik maaşıyla ‘backpacking’ yapıyor! Bizim otobüsle gittiğimiz yerlere, bisikletle aynı anda varıyor.. En zor hiking turlarını araştırıp, onu yapıyor.. Herşeyden konuşmayı seviyor ve dinlerken çocuk heyecanını giyiyor..( az önce mail atmıl, yeni öneriler soruyor.. 🙂 )
…
San Cristobal’de tanıştıgım Sophie ve abisinin hikayesi ise birebir ‘into the wild’ filminin,
olmayan mutlu sonu gibiydi.
…
Gezmeye gönüllerini vermiş bir takım insanlar da, para kazanarak tutkularını bir şekilde devam ettirmek için peşlerine römorklar takıyorlar… Taylor, solar panellerle elektiğini sağladığı römorkunda yemek yapıp satıyor; Sonia, Hindistan’dan alıp taşıdığı şalvarları satıyor.
Irvana ve güzelliği, bir yandan kendi kitesurfuyle surf yaparken, profesyonel mesleği olan kuaförlüğü sürdürerek geçimini sağlıyor.
Marcy’nin eli yok ama bu onu ne bilezik yapmaktan, ne de gezmekten alı koyuyor..
Çok güzel çoookkk … bekleriz 🙂
v’StateofSoul
nankörlük değil niyetim
özür dileyerek, içtenlikle söylüyorum
Aslinda fazla hızlı gezdiğimi düşünüyorum
Geldim gördüm gittim değil, yaşamak istiyorum
Biraz daha içime çekmek istiyorum Daha derinden
Aldığım haz tarifsiz
En çok Yol’da, ruhumu, bedenimi, kalbimi ‘bir’ hissediyorum..
O yüzden sonsuz şükür her anıma
Ve tüm sevdiklerime!
Ve herşeye!.
Sadece demek istediğim…
Yol’un beni çağırdığı ritim farklı
sevdiğim yerde daha uzun kalmak
Kendi ritmimde gitmeye coşuyor içim..
Burda daha da özgür insanların ışıklarını gördükçe, can da çekiyor heralde…
Ve Fakat bağlarımı da çok seviyor, kimseyi üzmek istemiyorum ..
Hörmetler 🙂
Children
Vanessastateofsoul
Bağımsızlıklarının 200. yılını kutluyorlardı 20 Kasımda. Büyük şenlikleri kaçırdım ama son gün sokaklarda yapılan Aztek dansına şahit olurken mutluluktan uçuyordum.
———————-
Teotihuacan turunu aldığım gün, şeker ötesi fransız bir kızla tanıştım. Au-pair’lik yapıyor. Kaldığı ailenin aşırı zengin olduğunu, korumasız kafalarını bile dışarı çıkartamadıklarını anlattı. Düşünün ki bir yere geç kaldıklarında, helikopterlerine binerek gidiyorlarmış. Dışardan ’ne kadar şanslı’ denilebilecek bu durumda, Julie, nerdeyse sıkıntıdan bunalıma girecek ruh halinden bahsetti. Hiç oraya ait hissetmemesinin yanısıra, paranın ne kadar mutsuzluk getirdiğinden, ailenin hiç evde olmayıp çocukları hep yalnız bıraktıklarından ve evde sürekli esen terör rüzgarlarından söz etti.
Şaşıranız var mı?
CH-CH-CH-CHANGESSS
tune in with Davıd Bowie
Açıkçası kendimi biraz garip hissediyorum.
Dünyalar arasında kalmış gibiyim.
Bu Yol’a başlamadan önceki ‘ben’
Yol’daki ben
İlk etap dönüşü tekrar İstanbul’a dönen ‘ben’
NY’daki ‘ben’
Ve tekrar Yol’a çıkan ‘ben’
Nasıl anlatacağımı bilmiyorum
Galiba spirituel kitapların ‘ben’ diye birşey yok derken
Artık ne demek istediklerini daha iyi anlıyorum!
Her bir ortam / çevre değiştirdiğimde biraz afallamamı doğal karşılamam gerek galiba
Bu amuda kalkmaların hepsi başta beni kötü hissettirse de
Biliyorum ki aslında hepsi çok kuvvetli bilgiler içeriyor içinde
O yüzden mutluyum yine de şu gün garip hissetsem de…
Kişiliğimi kaybetmek yerine tam tersine tutunduğum kalıpları, duvarları yıkmak
Kabuk dökmek zor ama sonrası çok güzel olacak biliyorum
Ve sonsuz şükrediyorum her şey için !!
Her his, her korku, her yalnızlık anı için
Sonsuz şükür!
Recent Comments