hani bazen güvendiğimiz dağlara kar yağar da

bir tuğla daha ekleriz ya duvarımıza…

bunu ya kendimiz yapar ya başkası farketmez,

bir adım daha uzaklaşırız ya ben’liğimizden,

düşünürüm o zamanlar, bu mudur –

Kalkanlaşmalı ve kapanmalı mı böyle?

Kimimiz çirkinleşerek güçlenir bile! – bu mudur?

saflıktan uzaklaşmak mıdır asıl olması gereken?

Tertemiz, melek gibi doğuyoruz, neden kirletiriz kendimizi?

Kokumuz bile  değişir, neden yaparız bunu kendimize?

cevabım değişmez, sonuçta hep aynı olur – yine de red ederim kirlenmeyi

etrafımda ne pislikler dönüyor olursa olsun, aklımı eğitir, bana kötülük yapana bile iyilik yaparım

bazen bilirim, karşı tarafa kötülük gibi gelir, ama özünde yine de iyi niyetim yatar, alnım açık, kalbim temizdir her zaman.. zaten ondan bazı arkadaşlarım ‘köylü’ der bana. İnanın iltifat olarak alırım. Bana öyle gelir çünkü J

iş hayatı gibi kaçınılmaz sistemlerde ise, yine de kirlenmemeye çalışır, bana yanlış gelenleri, tek başıma değiştiremiyeceğim yerlerde uzaktan izler, kendime göre, elimden gelenin en iyisini yaparım

ezik diyenler olur, korkak da..

aldırış etmeden yine de içimdeki sevgi’yi ve iyi’yi beslemeye çalışırım

benim anlayışım bu! Kendime edindiğim görev bu! Kim ne derse desin – bana doğru gelen bu ve seviyorum bile böyle olmayı, sorunum yok kendimle..

ama ya o duvar?

belki de saf bağlarıma bağlılığımdan bu kadar acı gelir, yine de her seferinde bir adım daha geri gitmek insanlığa ve bir adım daha içime kapanmak, kendimi bulunduğum dünyaya ait hissetmemek..

‘kimseye güvenmeyeceksin, kendine bile’ diye boşuna dememişler, tamam da

neden tersini ister yürek yine de?

Güvenmek, korkusuzca vermek ister..

Hadi nedenini geçtim ama

bu dilemadan nasıl kurtulur ‘bu insan’ ?