(14-28.04.2011)

(Nüfus: 2,5 milyon, Yükseklik: 3660m)

Makarnanın pişme süresinin 20,

yumurtanın kaynama süresinin 10 dakika olduğu şehir burası..

kıyafetler daha çabuk kuruyor..

alkol daha hızlı kana karışıyor!

Adının anlamı da barış’tan geçiyor!!

Her ne kadar şehirleşmiş olursa olsun, yolda yürürken birden bir lama, sokak ortasında bir langırt masası, cadılar pazarı, kat kat etekli köylülerin güreşi… gibi çeşitli absürdlüklar görmek, La Paz’da güneşin doğuşu, batışı kadar doğal anlaşılan.

Neredeyse her gün başka bir protesto olmasına da, haliyle şaşmamalı.

Kent, 1548 yılında, Alonso de Mendoza’nun önderliğindeki ispanyollar tarafından Nuestra Señora de La Paz (“Barışın kutsanmış Meryem Anası”) adıyla kurulmuş.1825’de ise ispanyadan bağımsızlık için savaşan cumhuriyetçilerin, Ayacucho’da ispanyol ordusunu yenmesinden sonra, kentin adı La Paz de Ayacucho (“Ayacucho Barışı”) olarak değiştirilmiş.

Accomodation: Couchsurfing yapmadan önce, şahsen Onkell Inn’de, çok da memnun kaldım.

Görülesiler:

(Nerdeyse her yerden, her yere giden minibüsler, sadece 1-2b’lar. Yerliler, istikameti bağırıyor, semt değiştikçe, kartlar da değişiyor.)

Şehir içindekiler:

Mercado Negro

Mercado de Hechiceria (cadılar pazarı) – adı üstünde, cins cins şeyler var haliyle. ama kurutulmuş lama fetüsleri, bence birinciliği götürüyor (inanışlarına göre, yeni eve geçtiklerinde, pachamamaya yaptıkları sunummuş kendisi). Pazar, sadece bir sokakçıktan oluşmasına rağmen, her türlü egzantrik ilaçlardan, tariflerden – zengin olmak, evlenmek, korunmak vs gibi dünyevi dilekler için, önceden okunmuş, üflenmiş ayin malzemelerine kadar, envai çeşit enstantane var..

Koka yaprağı falı bile baktırabilirsiniz köşe başında (yaprakların tersinin mi, düzünün mü ve nereye düştüğüne bakılarak yorumlanıyor).

Museo de la Coca – Girişte muz külleri ile birlikte verdikleri koka yapraklarını, yanağınızla dişleriniz arasında 20dk civarı tutup tükürüyorsunuz. Şahsen ben, pek bir şey anlamadım. Ama bırakın yerlileri, gringoların bile yanaklarını, koka yaprakları ile dolu görebiliyorsunuz sürekli. Tarihi, yarar ve zararları, kullanış şekilleri gibi bir sürü bilgiyi de içinde barındıran müzeden bir kaç alıntı: MÖ 2800 – 1800 Kuzey Peru’da bulunan mumyalarda koka yapraklarına rastlanmış. MÖ 2100 Nazca ve Vale Diviana’da koka yaprağı çiğneme geleneği başlamış. 1200-1475 Inkalar, doktorlarla birleşerek, koka yaprağını, tümör amelyatlarında kullanmaya başlamışlar… Devamı için – vanessataragano@gmail.com -)

Museo de Instrumentos Musicales (hayalimdeki meditasyon yeri, ruhumun dili)

Museo de Etnografia y Folklore

Museo del Nacional Arte – Latin Amerika’da gezdiğim en iyi modern sanat galerilerinden biriydi.

Aymara yerlisi meşhur Mamani Mamani’nin de eserlerinin bulunduğu bu galeride, karşı sanat ustaları da vardı imza sahipleri. ‘Ayrımcılığa, tacize, eşitsizliğe karşı’ konulu eserlerin, her birinin anlamı derindi. Çinli bir artist, ülkesinin bugünkü durumunu, 16-18yy’da ispanyolların yaptığı kolonizasyonla ilişkilendirerek, farkındalık yaratmaya çalışıyordu.

Başka bir artistin, çekmiş olduğu ‘yürüyen işçiler’ görüntülerini, ortaya koyduğu video enstülasyonu sayesinde, sadece elinizde tuttuğunuz bir A4 paspartu üzerinde, üstelik baş aşağı görebiliyordunuz. Başka bir cesur eserde, trinity’i (the son & the father & the holy spirit’i ve özellikle kadın olmamasını) eleştiriyorlardı.

P.s. Eğer Dantza’yı görürseniz, lütfen benden çok selam söyleyin.

Museo Tambo Quirquincho

Villa de la Luna

Villa de Animas

Calle Jean (bohem bir koloniyel sokak)

Museo Tambo Quirquincho

Museo Nacional de Arqueologia

Ve her zaman olduğu gibi

plazalar (14 de septembre/san francisco/pedro murillo… )

ve mercado
ve Mirador var.

El prado (buranın en şık ve en merkez caddesi.. akşamları sokaklarda breakdance kapışmaları yummyyy, görürseniz lütfen benim için videoya çeker misinizzz)

Şehrin Dışındakiler:

Mercado El Alto – Perşembe ve pazarları olan bu pazarda, heralde yok bile var :p ..

Bazı akşamlar, daha önce bahsetmiş olduğum yerlilerin güreşi bile var.

İllimani dağı

Tiwanaku – Bu Pre-Inka kalıntılarının girişi için 85b isteniyor, ama 3 müze, 2 tarihi kalıntı alan da içinde. Buraya kalmaya gelenler de var, ama bence, günü birlik de gayet yeterli.

Kısaca not aldığım bilgiler ise şöyle: Hakkında çok şey bilinmiyor ama burada yaşayan topluluğun, MÖ 600 – 1200 yılları arasında, Tiwanaku’yu dinsel ritüelleri  için kullandıkları öngörülüyor. Evler ise, yaklaşık 1000m uzaktaymış. Tiwanaku eskiden bir gölmüş. 90 yıl yağmursuz kalınca, haliyle kurumuş. Bu yüzden de ‘kuru nehir’ anlamına gelen bu ismi almış. Positive ve erkek enerjiyi simgeleyen volkanik taşlar ve kadın/negative enerjiyi sembolleyen kil taşı kullanılmış yapımında. Bir tapınağın içi tamamiyle yüzlerden yapılmış heykellerle doluydu. Değişen insan suratlarını, taşlardan görmek enteresandı bir deneyimdi.

One special night – 28 april

Couchsurfing yaptığım Sicco, eskiden Hollanda konsolosluğunda çalışıyormuş. Davet edildiği geceye saolsun beni de çağırdı ve sayesinde çok güzel, unutulmaz bir gece yaşadım. Gece, yaklaşık 30 kişiden oluşan bir orkestranın, ilk yarı, Vincent Marrone d’Alberti piyanosu eşliğinde Mozart, 2. yarı ise, Eduardo Paredes’ın kemanı önderliğinde Tchaikovsky çalması ile başladı. Ben de bir uzayı dolaşıp geldim arada.

Ardından başlayan kokteyl esnasında, müthiş karizmatik ve sempatik ötesi baş konsolos, yanımıza gelerek, bizimle sohbet etti. Ekvator’un da baş konsolosuymuş bir ara. Favori ülkesi ise Mozambik!!!! Türk olmama gösterdiği ilginin etkisiyle, beni meşhur italyan piyanist Vincent Marrone d’Alberti ile de tanıştırdı. Karşımda duran bu koca adam, az önce konçertoda, melodilerin arasında kaybolup, ruhuyla bir balete dönüşmüştü halbuki. Elleri o kadar hızlı hareket ediyordu ki, nasıl da tuşları okşuyodu.. Vücudu, müziğe zaman zaman ağlıyor, zaman zaman gülüyordu. Vincent’ın hislerinin, hassaslığının sesleri de vardı orkestra içinde. Bu yüzden kolay olmadı pek, içimde hissettiklerimin en azından bir kısmını saklamaya çalışarak konuşmak. Violinist de çok iyiydi. Mimikleri ile notaların hikayesini anlatıyordu çalarken. Dediğim gibi, özel bir gece daha yaşadım bu Yol’da.. sonsuz teşekkürler..