Warning: Undefined array key "tEBNDM" in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/option.php on line 1

Warning: Undefined array key "LsDyLy" in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/class-wp.php on line 1

Warning: Undefined array key "VgOmZL" in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/class-wp-error.php on line 2

Deprecated: Creation of dynamic property wpdb::$categories is deprecated in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/wp-db.php on line 760

Deprecated: Creation of dynamic property wpdb::$post2cat is deprecated in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/wp-db.php on line 760

Deprecated: Creation of dynamic property wpdb::$link2cat is deprecated in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/wp-db.php on line 760

Warning: Undefined array key "KYYBez" in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/class-wp-query.php on line 2

Warning: Undefined array key "hceChJ" in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/class-wp-theme.php on line 1

Warning: Undefined array key "FrjaEP" in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/class-wp-metadata-lazyloader.php on line 1

Warning: Undefined array key "TXnGuc" in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/class-wp-metadata-lazyloader.php on line 2

Warning: Undefined array key "rcpzQy" in /home3/alchemy3/public_html/vanessastateofmind/wp-includes/class-walker-category.php on line 1
Vanessa's State of Mind | vanes
vanes

vanes

This user hasn't shared any profile information

Posts by vanes

FAREWELL TO PERU

Kökleri Inka bi kere!

gelmeden önce de enteresan hislerdeydim zaten, belki de bu sebepten,

Kimi rehberler, bu toprakların, ‘yeni spiritüel merkez’ olacağını söylüyor. ‘Hindistan, Nepal, Tibet… çöküşe, Peru ve çevresi yükselişe geçti’, deniyor. Monklar yerine şamanlar, dini rehberler olarak öne sürülüyor. Mesela Brezilya’da, bazı kiliselerde rahipler, legal ve dinsel, 15 günde bir, ayavaska seromonisi yapıyor.!. Yine de bence, dedikleri gibi bir şey olacaksa bile, daha çok zamanları var.

Aile, burda da çok önemli. Zengin de.. Genelde 5 ile 10 arası oluyor çocuk sayıları.  Belki, bu yüzden de Birbirlerine de, turistlere de çok sıcaklar, yardımseverler, sabırlılar, kibarlar.. aile gibiler.. mesela bize inanılmaz iyi baktılar – Iquitos’da kaldığımız ailenin prenses kızları gibiydik. Çok güzel deneyimler yaşadık, güzel insanlar tanıdık, çok görkemli dağlar gördük, kutsal inanışlar, derin kültürler öğrendik… Çok Teşekkürler Peru! Sayende ve kutsal topraklarında, çok güzel bir ay geçirdik.

Cocina de Peru

Yemekleri çok çeşitli ve lezzetli. Zaten bildiğiniz üzere, dünya mutfaklarında da yer alıyorlar.

Yerel restoranlarda, yine ‘desayuno’ / ‘almuerza’ ve ‘sena’ menülerini, çok ucuza, çok lezzetli, hatta çok miktarda yiyebilirsiniz.

Ama her Güney Amerika ülkesi gibi, burda da tavuksuz ve etsiz öğün bulmakta zorlanabilirsiniz.

Bal kaymak bile var

Sokak yemekleri, her zaman olduğu gibi ucuz Ve yerliler, kendi elleriyle yaptıklarından, hem birbirinden farklı, hem lezzetli. Genelde kızartma tabi..

Ama en sağlıklı sokak yemekleri, haşlanmış mısır ve beraberinde yedikleri peynir / haşlanmış yumurta / haşlanmış patates. Mısır boyları, bizimkilerin büyük büyük dedeleri, Lezzeti ise, anca yarışır..

Adını malesef bilemediğim, bizim mecimek köftesinin çok daha hafifi bir de sokak yemekleri var ki yummyyy

Jöle, krema, köpük– ister tek başlarına yensinler, ister meyve salatası gibi karışımlara malzeme olsunlar, nedenini anlamasam da, çok popülerler.

Daha önce Suspiro adlı tatlıyı önermiştim amma anlaşılan o ki, yerinden yerine tad çok değişiyor! Sonra ‘bu neee’ demeyin :p

Aşağıya aldığım notlar, bi kaç bilginin derlemesidir:

Peru mutfağı tam anlamıyla çok yönlü olarak kabul edilir. Sahil, plato ve yağmur ormanları arasındaki coğrafi farklılıklar ve buna bağlı Peru’nun Pre-Kolombiyan sakinlerinin beslenme gelenekleri, İspanyol istilacıların kısmen Araplar’dan etkileniş mutfaklarıyla birleşir. 19. yüzyılın ortalarında Çinli göçmenler dolayısıyla, özel bir Çin-Peru mutfağı oluşur (Chifa). Siyah kölelerden Afrika elementleri de Peru mutfağına getirilir.

Tipik yemekleri:

  • Ceviche (taze çiğ balık veya deniz ürünlerinden bir yemek. Ender olarak etten yapılarak, limon suyu ve ekşi soğan ile marine edilerek servis yapılır.)
  • Anticucho (şişte ızgara sığır kalbi)
  • Arroz con leche (bizim sütlaça benziyor)

  • Arroz con Pollo (tavuklu pilav) ve Arroz con Pato (ördekli pilav)
  • Ají de gallina (hafif acılı, kremli Chili-soslu tavuk eti)
  • Rocoto Relleno (sığır eti ile doldurulumuş paprika biberi)
  • Estofado ( et, patates, mısır ve havuç ile yapılan acı peynir-paprika soslu güveç.)
  • Papa a la huancaina (acılı peynir soslu patates dilimleri)
  • Carapulcra (kurutulmuş patates ve etten güveç)
  • Albondigas (et topları)
  • Pachamanca ( toprak güveçte hazırlanmış et ve sebze)
  • Chicharrón de Chancho (kalın yağ derisi olan kavrulmuş domuz eti)
  • Lomo Saltado (soğan ve paprika ile kızartılmış sığır dilimleri )
  • Lomo de alpaca
  • Chupe de Camarones (karides, patates ve sebzeli çorba)
  • Sopa a la Criolla (ülkeye özgü et parçalı makarna çorbası)
  • Tacacho (domuz yağı ve haşlanmış muzdan yapılmış köfte)
  • Choclo con queso (haşlanmış, peynirli mısır koçanı)
  • Cuy Chactado (kızartılmış hintdomuzu)
  • Chirimoya (içi tatlı ile doldurulmuş, elmaya benzeyen bir meyve)
  • Palta a la jardinera (içi sebze ile doldurulmuş avukado yummmyyyy)
  • Rocoto relleno (içi etle doldurulmuş acı biber)

Peru’nun en ünlü alkollü içkisi Pisco bir brendi olup, Pisco Sour ve Perú Libre gibi kokteyllerin ana malzemesidir. Peru’da diğer sevilen içkiler Chicha, Chicha Morada (mor bir meyveli, tatlı) ve Inka kola’dır 🙂

LAKE TITICACA / PERU

(11-12.04.2011)


8560km2’lik alanı ve 3809m deniz seviyesinden yüksekliği ile, dünyanın en yüksek, en büyük gölü Titikaka, hem Peru sınırlarında, hem Bolivya’da.

Yağmur damlalarından ve buzulların erimesinden beslenen göl, 5 büyük, 20’den fazla da küçük nehir ile yollarını birleştiriyor.

Bolivya sınırlarında, 180’den fazla Inka kalıntısına ev sahipliği yapan Isla del Sol’un  (güneş adası) eski adı ‘Titikaka’, sonradan tüm göle verilmiş. ‘Titi’ puma, ‘kaka’ da kaya anlamına geliyormuş.

Inkalar için de çok kutsalmış Lago Titicaca! ‘Yer altı, yeryüzü ve gökyüzü’nü simgeleyen ‘yılan, puma ve ankor kuşu sembolleri’, Machu Picchu’da olduğu gibi, burda da var. İnanışlarına göre ‘Ruhsal Yol’u tarifliyor.

İlk kralları Manco Capac, burda doğmuş. Mitolojilerine göre, ‘Tanrı’ Viracocha da, Titikaka’da doğmuş ve Ardından, güneşi, yıldızları ve ilk insanları yaratmış…

Bana göre yüksekliğinin en güzel yanı, Bulutların, ufuk çizgisine olan aşkı 🙂 üzerinde.. hem de parmak uçlarında, rüzgarın etkisiyle, dans edişi.. bir o yana, bir bu yana.. akışı.. süzülüşü .. ve her zaman ama her zaman o asil duruşu.. mmm izlemek çok keyifli, evet..

Ama eminim hepimize göre, en kötü yanı da, atılan her 2adımda, nefes nefese kalışımızdı… Koka çayı öneriliyor bu durumlarda! Az yemek ve bol su.

Puno’ya gidip 2 günlük bir tur alarak, Titikaka’nın Peru sınırlarında bulunan 3 adayı da, çok iyi bir rehber eşliğinde, herşey dahil, sadece 85 soles’e gezebilirsiniz. Ancak LP’ın da önerdiği gibi, he zaman paranın doğru yerlere gittiğinden emin olmakta fayda var. (fyi+ Bolivya sınırlarındaki Isla Del Sol’u da çok öneriyolar):

8’de hostel/otellerimizden alındık, Yarım saat karada, yarım saat de gölde yol aldıktan sonra, Islas Flotantes’e (yüzen adalara) vardık…

ISLAS FLOTANTES

Zamanın durmuş olduğu, paha biçilmez diyarlardan kendisi..

Günümüzde sayısı 2000’leri bulan Uros’ların yaşadığı bu adalardan, yaklaşık 62 adet var.  Hepsi de yapay tabi.. Yapımı bir yıl sürüyormuş, ömrü ise 30.. Inkaların ve Collas’ların saldırgan tavırlarından kaçan insanlar başlatmış bu girişimi.

Adalarının, evlerinin, teknelerinin, hatta el işlerinin bile ana malzemesi olan totora adlı bitkileri, tabi en değerli kaynakları – yenilebiliyor bile! Neyseki, Titikaka göl kenarlarında, bolcana da yetişmekteymiş 🙂 Zemin dolayısıyla yumuşak ve zıplangaç (:p)

Rengarenk köylüler, bizi şarkılarla karşıladılar.

Çok şeker – Burdaki iki yana ayrılmış, uzun siyah örgülü saçlar, bir de fosforlu toplar takmışlar uçlarına!

Oturduk daire şeklinde, totora’dan oluşmuş bir dünyanın içinde, totora kanapenin üzerine… seyrettik..dinledik.. yaşadık onları… daha doğrusu yaşattılar bize…

Adalarını, evlerini, kendi elleriyle, nasıl kurduklarını, adım adım gösterdiler.

Sadece pazarlık gücüyle, zamanında, nasıl değiş tokuş yaptıklarının tiyatrosunu oynadılar..

Bizi ev/odalarının içlerine kadar davet edip, kendi kıyafetlerini bile giydirdiler!..

Yaptıkları el işlerini satışa sunmalarının ardından,

totora botlarında, yakın çevrede bir gezintiye de çıkardılar (+5b). (+İlkokul da varmış bu adalarda ama ötesi için şehre gitmek gerekiyormuş.)

ISLA AMANTANI


Sonra teknemize dönüp, dümeni Isla Amantani’ye çevirdik. (3saat). Geceyi, üzerinde bir de volkanın olduğu bu adada geçirecektik. Topluluğun adı Okosuyo 🙂 ve onların evinde kalicazzzz 🙂 🙂

Bizi misafir eden Mary. 25 yaşında, hep gülüyor, gülünce de güller açıyor çünkü her gördüğünü de güldürüyordu. Atı, arabayı geçtim, adada neredeyse yol yok. Mary resmen bizi, tarlaların içinden geçerek götürdü evine 🙂 Çeşit çeşit, rengarenk bir sürü sebzenin, meyvenin, bitkinin üzerine basmamaya çalışmak bile çok eğlenceliydi.

Biz, kısa kapılı odalarımıza yerleşirken, Mary mutfakta, yemeğimizi hazırladı.

Sonra, sıcacık bir ortamda, içinde bir sürü gülücüğün olduğu, sıcacık bir sohbet eşliğinde, doğal yollardan yapılmış bir fırında pişmiş yemeklerimizi yedik.

Doğal fırınları ve kısa kapıları dışında, elektriğin ve akan bir suyun olmaması, kullanılan çanaklar, bardaklar, .. Üzerine oturduğumuz taburesinden – uzun boylu bireylerin, kambur oturmak durumunda kalacakları tavanlarına kadar.. bir sürü güzel ayrıntı, yine ilkel bir zamana yolladı beni ve paralelinde bi ev ziyareti daha yaptırdı ruhuma..

Yerliler yürürken bile örgü örüyorlardı. Tüm kadınlar, konuşurken bile durmadan, oyalanmadan,,nefes alır gibi örgü örüyorlardı. Rengarenk şapkalar, atkılar, pançolar.. Varlıklarının devamlılığı için, her zaman iş yapmalarını diliyerek, teşekkürlerlerlerimi iletirim..

Saat 16.00’da, tepeye çıkıp gün batımını izleme hedefi ile, tekrar tüm grupla toplaştık. Öğrendiklerimle, dağa henüz çıkmadan, çıkmış kadar olmuştum zaten:

Rehberimiz ‘Dünyanın erkek enerjisi kabul edilen Himalayalara karşı, kadın enejisinin de Andesler olduğunu, Asya’daki monklara karşılık, bu topraklarda da şamanlar olduğunu’ söylemekle başlayarak, hepimizi, etkisi altına almıştı kanımca.

Sonra devam etti,

Törenlerinde kullanılan 3 koka yaprağının manalarını anlattı:

  1. Ukupacha: Geçmişimiz / Deniz altı / yıla ana malzemesi olan n / akıl
  2. Kaipacha: Günümüz / dünyamız / Puma / Güç
  3. Hanampacha: Gelecek /  gökyüzü / kondor kuşu / Ruh

Adadaki 2 tepeden ve üzerlerindeki pachamama (motherearth) ve pachatata (fatherearth) tapınaklarından da kısaca bahsetti. Ardından, gelebilenlerle, güneş batışını izlemek için, bir tanesine çıkıp, fiziksel olarak da yükseldik. Her ne kadar tapınağın kapıları kapalı olsa da, manzara, tüm soğukluğa ve aniden başlayan yağmura bile değdi..

Akşam yemeğini, Mary ve babası ile yedikten sonra, Mary, kendi kıyafetleriyle, bizi baştan aşağı giydirdi ve tüm gruplarla buluşmak üzere, bir salona götürdü –  ki sanırsam orası, onların ‘diskotek’leriydi..

ilk önce hep beraber dans ettik, ya da birbirimizi çekiştirdik desem daha doğru olur heralde. Sonra da yerliler, bize aslında bu dansın nasıl yapıldığını küçük bir show ile gösterdiler.

Gece uyurken donduğum için, daha da birşey yazamadım :p. Sabah ise 7de kalktık, Mary ile son kahvaltımız ardından, tüm grupla 8’de buluşup, 3. adamıza doğru yola çıktık.

ISLA TAQUILE

Bir tarafından yanaşıp, tepeye çıkıp diğer tarafından indik. Zaten 7km2 bir adacık kendisi.

Burdaki tarihi bulgular, pre-Inka zamanına kadar gidiyormuş.

Patates cinslerinin sayısı 100’ü aşıyormuş. Tazelerini 8-9 ayda tüketmek gerekiyor, ancak çunyo’lar, Inka teknolojisi ile kurutulduğunda 20 seneye kadar ömrü uzuyormuş.

Burdaki köylülerin kıyafetleri, onların sosyal durumlarını tarifliyor. Mesela pançolarının püskülleri kahverengi ise evli, renkli ise bekar anlamına geliyor… gibi gibi..

Öğlen yemeğimizi, bu güzel manzara eşliğinde yedikten sonra da Puno’ya geri döndük (3saat).

PUNO

Accomodation: Kullino’s Pasado – çok şeker Peru’lu bir aile işletiyor. Daha ucuza kalınacak yer bulunabilir ama bu kadar tatlı karşılanmayacağınız kesin (40 soles, kahvaltı içinde).

vanessastateofsoul

hani bazen güvendiğimiz dağlara kar yağar da

bir tuğla daha ekleriz ya duvarımıza…

bunu ya kendimiz yapar ya başkası farketmez,

bir adım daha uzaklaşırız ya ben’liğimizden,

düşünürüm o zamanlar, bu mudur –

Kalkanlaşmalı ve kapanmalı mı böyle?

Kimimiz çirkinleşerek güçlenir bile! – bu mudur?

saflıktan uzaklaşmak mıdır asıl olması gereken?

Tertemiz, melek gibi doğuyoruz, neden kirletiriz kendimizi?

Kokumuz bile  değişir, neden yaparız bunu kendimize?

cevabım değişmez, sonuçta hep aynı olur – yine de red ederim kirlenmeyi

etrafımda ne pislikler dönüyor olursa olsun, aklımı eğitir, bana kötülük yapana bile iyilik yaparım

bazen bilirim, karşı tarafa kötülük gibi gelir, ama özünde yine de iyi niyetim yatar, alnım açık, kalbim temizdir her zaman.. zaten ondan bazı arkadaşlarım ‘köylü’ der bana. İnanın iltifat olarak alırım. Bana öyle gelir çünkü J

iş hayatı gibi kaçınılmaz sistemlerde ise, yine de kirlenmemeye çalışır, bana yanlış gelenleri, tek başıma değiştiremiyeceğim yerlerde uzaktan izler, kendime göre, elimden gelenin en iyisini yaparım

ezik diyenler olur, korkak da..

aldırış etmeden yine de içimdeki sevgi’yi ve iyi’yi beslemeye çalışırım

benim anlayışım bu! Kendime edindiğim görev bu! Kim ne derse desin – bana doğru gelen bu ve seviyorum bile böyle olmayı, sorunum yok kendimle..

ama ya o duvar?

belki de saf bağlarıma bağlılığımdan bu kadar acı gelir, yine de her seferinde bir adım daha geri gitmek insanlığa ve bir adım daha içime kapanmak, kendimi bulunduğum dünyaya ait hissetmemek..

‘kimseye güvenmeyeceksin, kendine bile’ diye boşuna dememişler, tamam da

neden tersini ister yürek yine de?

Güvenmek, korkusuzca vermek ister..

Hadi nedenini geçtim ama

bu dilemadan nasıl kurtulur ‘bu insan’ ?

IQUITOS y AMAZONAS

(1-10.04.11)

IQUITOS

Amazonlara gitmek için geldik buraya.

Dünyanın en büyük, karayolu ile ulaşılamayan şehri burası.

yoksa biraz kaotik ama yine de güvenli sayılıyor..

AMAZONAS


Amazon nehrine bakan bir şaman köyünde kaldık bir hafta boyunca, Vahşi doğa seslerine uyanıp, Pachamama’ya her geçen gün daha derinden bağlanarak…

Banyomuz Amazon’un kızıl mineral suyu oldu bir kaç gün.. toprağını sürdük tüm vücudumuza, Ve yine Amazon’da yıkandık sonra. (çamur savaşı da yababildim sonunda! 🙂 ).

Sadece organik beslenip, doğanın özünü içtik, temizlendik…

Amazon’da küçük gezintilere çıktık, Köyleri ziyarete gittik, köylülerle tanışıp muhabbet ettik. Suların çekilmesiyle, nehrin içindeki dalların, yaprakların dans edişini izledik. Büyülendik. Pembe yunuslar gördük, içimiz taştı.  Şeker kamışı suyunu yapıp içtik.

Çamurlara batıp, avazımız çıktığı kadar bağırarak şarkı söyledik.

Chullachaqui’nin efsanesini dinledik, Ayinler eşliğinde dans ettik.

Vahşi doğanın içinde derin sohbetler ettik.

İyi, kötü herşeyi paylaştık. Pachamama’ya dertlerimizi, dileklerimizi, şükranlarımızı ilettik..

Eşsiz seremoniler, deneyimler, manzaralar.. başka bir boyuttaydık sanki..

Şamanlarımızdan biri zaten ünlü bir healer’dı, diğeri ise şarkı söylediğinde, ayaklanmayan tüy bırakmayan bir hipiydi. İyileşme arzusu ile buraya gelen her bir inci ise çok değerliydi.. teşekküler, teşekküler, teşekküler…

Tamshiyacu köyü

Santa Ana köyü

Bütün bu güzelliklerin yanısıra, bir de bir sinekler vardı ki, sinek demeye bin şahit, yamyam ruhuna bürünmüş, görünmeyen yaratıklar, her an aklımızı başımızdan alıyordu. Kaşınma dozu dayanılacak boyutta olmamasına rağmen, kaşıdıkça daha çok kaşınıyordu. Direnç tek ilaçtı, tabi bir de ‘karanlık’!

Machu Picchu turu ve Aguas Calientes

(26-27.03.2010)

Tabiki de Machu Picchu’nun asıl hakkı – Inka Trail!  Gezginler, her ne kadar pahalı olursa olsun (600usd civarı), buna kesinlikle bütçe ayırmayı tercih ediyorlar. Günlük kontenjan sayılı olduğundan, aylar önce rezervasyonlarını yapıp, ödemelerini bile hallediyorlar. Ve sonunda istisnasız, hayatlarının deneyimlerini yaşadıklarını anlatıyorlar.

Jen’in kısıtlı zamanı olduğundan da, biz 2 günlük turu almak durumunda kaldık – üstelik 4 günlük turdan daha bile pahalı olmasına rağmen (4 günlüğü 120usd, 2 günlüğü trenle döndüğümüz için 160’a geldi ki normalde 140 usd)!. Dolayısıyla çoğu güzelliği arabayla gezdik. Aslını yaşamadan bile mükemmeldi tur. Inka Trail’i düşünemiyorum bile.

Koca koca dağlardan fışkıran şelaleler, tek manzaramız olmadı ama. Toprak kayması yüzünden yol kapanmıştı. Hatta bazı yerlerde hala taşlar yağdığından, teker teker geçmek durumunda kaldığımız bile oldu. Baya bir süre, aracımızın geçebilmesini de beklediğimizden, 19’da varacağımız yere 21’de varıp, son 3 saat yürüyüşümüzü, zifiri karanlıkta yapmış olduk. Bu küçük macera esnasında ise, tabikide yine çok eğlendiiik 🙂 …

AGUAS CALIENTES

Machu Picchu’ya 1 günden fazla gelindiğinde, duraklanılan şehircik – Aquas Calientes’in bu kadar turistik olması, haliyle ilk beklenilen. Doğası ama burayı ‘değer’ kılmayı kesinlikle becermiş bence..

En önemli aktivitesi ise, ismini de aldığı üzere, sıcak su kaynakları..

Burdan Machu Picchu’ya isterseniz yürüyerek 1,5 saatte yada otobüsle 5am’den itibaren yaklaşık 10 dolara gidebiliyorsunuz.

veee…

MACHU PICCHU

wwwwwwwooooooo wohoooooooooooo wowowowowooooooo

ay galiba anlatamıyacağım, sözü rehberimize bırakıyorum 🙂 :

Orijinal adı ‘eski dağ’ olan Machu Picchu, ispanyol istilasından önceki son nesil – Inkalara ait.

‘Inka’ eskiden krala verilen admış, ama günümüzde, ‘o zamanın insanları’ olarak da kullanılıyor.

Günümüze yazılı hiç bir şey bırakmayan İnkaların düğüm dillerini de zaten okuyabilen pek yokmuş. Sadece asilzadelerin yaşadığı bu akıl oynatıcı, beyin uçurucu yerlerin üzerinde yürürken, bilinmezliğin çekiciliği bizi gizem sarhoşu yapıyor. En azından beni 😛

1400-1532 arası sürmüş Machu Picchu’nun yapımı ve yaklaşık 20 yıl daha gerekiyormuş bitmesine. Ama tabi ispanyolların gelmesiyle, orayı terk etmek durumunda kalmış Inkalar. Neyseki oradan ayrılırken, hem kuzey, hem güney girişlerini de telef etmişler de, ispanyollar burayı duydukları halde, 10 sene boyunca arayıp bulamamışlar. O zamanlar da ‘lost city – kaybolmuş şehir’ diye geçiyormuş adı.

Zaten ispanyolların gelmesinin 3 sene ardından, Inka’ların %50’si yok olmuş bile (istenmeyen kurallar, hastalık, öldürülme sebepleriyle).

1911’de ise tekrar keşfedilmiş, fakat 1928’e kadar, altın aranmak için kullanılmış.

Mekan bakımına stratejilerini ise şöyle aktardı rehberimiz: 1. Su – Yağmur yağmasa bile 1km ötedeki doğal su kaynakları.. 2. Gizli olduğu için güvenli 3. Yükseklik ve hava koşulları – 100’den fazla basamaklı terastan oluşan Machu Picchu’nun neredeyse her bir basamağında başka bir şey yetişebiliyor.. 4. Taşlar da hazır burdaymış zaten.

160 odanın 80’inde yaşıyormuş seçili insanlar. Geri kalan 80’i ise tapınak ve okulmuş. Her bir odada ise 5-6 kişilik bir ailenin yaşadığı düşünülüyor.

Inkalar Tanrı’ya sunum için lamaları kurban ederlermiş.

Machu Picchu’da sadece 1 tuvalet olması da, baya şaşırtan bir bilgiydi.

Bir de burada bulunan 76 anıtın neden hala Amerika’da, Yale Üniversitesinin hakimiyetinde olduğuna mantık yürütebilmiş değilim.

Wayna Pichu’ya 10.30 turu ile çıkmamızı öneriyor rehberimiz, önceki turların daha bulutlu olacağını da ekleyerek. Malesef 10.30’da çıkmamıza rağmen, bizim deneyimimiz de benzer oluyor – bulutlar, dağları bir türlü rahat bırakmıyor. Ara ara sadece bazı yerlerini gösteren güzellikler,anlık şok etkisi yaratıyor, herkesi fotoğraf karesi için poza sokuyor. Nedense öğlen sonrası çıkılınmasına zaten izin de verilmiyor. Ama manzarayı azıcık bile görseniz, sonuna kadar değiyor!

CUZCO

(24-31.03.2010)

Zamanında Inka’ların tarihi başkenti olan Cuzco, bugün Peru’nun tarihi başkenti.

Bugünkü kiliseler de mesela eskiden Inka tapınaklarıymış. Elbette yine ispanyolların işi.

1983’de Unesco mirasi kalıntı listesine girmiş.

Senede yaklaşık 1,5 milyon misafiri oluyormuş (bu rakkamı tabi Machu Picchu’ya borçlu).

calles (10)

calles (12)

Dağlarla çevrili, dolayısıyla yeşilinden de yoksun bırakmayan Cuzco, mavi ve yeşil pencereli bembeyaz evleri ile, ‘yazlık ev’ koduma güzel bir istina yapıyor.

Rengarenk giyinmiş yerliler, oley ki çoğunlukta. Yine uzun siyah saçlarını ortadan ikiye ayırıp örmüş köylüler, bu sefer bir de örgülerini birbirlerine bağlamışlar. Bebekleri sırtlarında, küçük masalarında ne varsa buldukları, satıp, para kazanmaya çalışıyorlar.

Zamanında din ve devlet meselelerinin görüldüğü Cuzco’da, bugün, malesef eski geleneklerin, modern Peru hayatıyla nasıl eridiğini de gözlemlemek mümkün oluyor. Machu Picchu turlarından da kaynaklanıyor olsa gerek.. inanılmaz bir rekabet ve akabininde sokağa taşmış, pazarcı misali kovalayanlar oluyor. Restoran ve spa sahipleri de bu trendi takip etmiş,

Nightlife:

aynı şey, gece hayatı için de geçerli. Birbirlerinin bile önüne geçmeye çalışan miçolar, seni sokaktan toparlayıp götürecekler neredeyse.. ama ama ama..  Yine de tüm zahmetlere değiyor o canlı ötesi, bir kişinin bile oturmayıp, herkesin her şekil dans ettiği, danstan zevk alan hayatı görmeye! Angelitos adlı bar, bunlardan sadece biri!

Latin Amerika’nın sanırsam en sevdiğim yanı bu! Çünkü şahsen ben de, (müzik dinleme harici) dans etmek için gece kulubüne gidenlerdenim. Ve haliyle çoktur hasretim böyle sahnelere!!!

Ukuku’s Pub’da, her gün farklı bir canlı grup çıkıyor yummmyyyy. Zaten duvarlarına yapmış oldukları sanat bile, sizi saatlerce orada tutmaya yetebiliyor.

Biz şahsen Tecsecocha (böyle güzel isimleri bir yazıyor, bin sayıyorum, bayılıyorummm tecsecocha-tec..) adlı, araç girmeyen sokağı, baya bir beğenip, neredeyse her gün ziyaretine gittik. Los Perros ise favori mekanımızdı. Roots da burda.

Kintaro sushi diye bir restorana gittik. Ayıp mı söylemesi :p Türkiye’de yediğiniz sushi’nin neredeyse 4te1i fiyatına, hem de çok şık bir atmosferde, müthiş lezzetli ve kaliteli bir seremoni gerçeklerebiliyorsunuz…

Peru’nun folklörik dansını görmek için Centro Qosqo de Arte Nativo’da, daha önce bahsetmiş olduğum bir penyaya da gittik. …

Görülesiler:

Şehrin içindekiler:

Mercado

Plaza de Armas

calles (11)

Qorikancha

Museo de Arte Precolombino

Museo Inka

Museo de Arte del Arzobispado

Rio Urubamba, Rio Apurimac veya Rio Tambopata’da rafting yapabilirsiniz…

Dışındakiler:

Saqsaywaman

Q’enqo

Tambomachay & Pukapukara

The Sacred Valley

Aguas Calientes

Ve tabiki Machu Picchuuuuuu…

Ica – Cuzco

18 saat – 172 soles

Ben hayatımda böyle bir otobüs görmedim. Bunca zamandır gezdiklerimle, adı aynı olmamalı ki bi kere bunların. Koltuk neredeyse yatak oluyor. Tertemiz, yepyeni battaniye ve yastık takımı mmmm. Portatif tepsin de var mıknatıslı. 18 saat boyunca, 3 kere servis edilen farklı yemeklere, bir de 3 ayrı film eşlik ediyor. Tualetinden neredeyse iğrenmeyebilirsin bile 🙂 – bu biraz fazla mı detay oldu :p

Bu istikamet için aynı konforu söylemek zor ama. Hem virajı bol, hem iniş çıkışı.. Kimi gezginler bu yolu Arequipa’ya uğrayarak ikiye bölüyor. Hem böylece orayı da görebilmiş oluyorlar. Biz ise, Jen’in zaman darlığından, Arequipa’yı atlamak durumunda kaldık.

HUACACHINA

(22.03.2011)

(nüfus 200)


Aslında Huacachina’nın benim için özel bir yeri var! Burası da, iş yerimde, klasik, işten beynime kadar boğulmuş bir vaziyetimdeyken, gelen powerpoint manzara sunumlarının birinde gördüğüm bir fotoğraf karesiydi benim için.. Ve hatırlıyorum ardından düşünmüştüm – ‘acaba bir gün yapabilecek miyim.. hayalimi gerçekleştirip, burayı da kendi gözlerimle görebilecek miyim..’ diye.. O an, bu an gibi aklımda 🙂

Şükür ötesindeyim. Lütfenlütfenlütfen siz de elinizde olan hayallerinizi gerçekleştirin, müthiş bir duygu!

Huacachina, isim şekerliğinin ve bende sürekli söyleme isteği uyandırmasının yanı sıra, yapısı gereği de çok enteresan. Çölün ortasında bir vadide kendisi. Dolayısıyla etrafindaki dağlar da kumdan oluşuyor. Ortasında, seraplara meydan okuyacak bir göl ve palmiye ağaçları da var. Büyülü bir masalın içindeymişin gibi hissettiren güzelliklerden biri daha Huacachina..

Amerika’nın vahası diye geçiyor – Oasis of America – Huacachina

Efsaneye göre, yerli bir prenses zamanında küçük bir su birikintisinde banyosunu olurken, bir avcı tarafından görülmüş. Prenses kaçarken, havuz, bir göle dönüşmüş. Üzerindeki kapandığı örtü de kumulları yapanmış. Şimdi ise bir deniz kızı olarak, bu gölün derinliklerinde yaşıyormuş.

Şehrin saçma mal sahipleri, bedava su sağlayabilmek için, göle kuyu inşa edip, suyun azalmasına sebep oluyorlarmış. Şehir de, bu durumu engellemenin yolunu, göle su eklemede bulmuş!..

En güzel ve oley ki farklı aktivitesi ise dUnE-BuGgİe 🙂

45 solese, küçük, büyük tepelerle dolu bir çölün ortasında!, kemerle dört bir yanından bağlı olduğun, her tarafı açık, koca bir oyuncağa benzeyen araçla, gerçekten rollercoaster yapıyorsun!

Sonra, alışmak için, ilk, tepeciklerin üzerinden sana verdikleri board’la, snow board duruşunda veya karpuzlama kayıyorsun.

Ardından daha büyüklerine götürülüyor, paralelinde adrenalin, güzel boyutlara geliyor 🙂

Ve sonra yine rollercoaster’ına binip, çığlıklar eşliğinde, müthiş bir mirador’a varıyorsun!

Ayrıca isteğe göre, saatine 3 soles vererek, bir sandboard kiralayıp kayabiliyorsun da..

Önerildiği üzere, güneş batış saatini tercih ediyoruz ve çok eğleniyoruuuuzzzzzzzzz!!!

Crop lines’i yapanlardan biri de bu olabilir mi sizce?

sand buggie (6)sand buggie (5)

Pisco

(21.03.2010)

2007’de yaşadığı 8.0 şiddetindeki deprem yüzünden, şehrin %80’i harap olmuş. Devletin yeteri kadar ilgilenmemesi, Picso’nun daha da manzarasını kapamış. Neyseki, Isla Ballestas ve Reserva Nacional de Paracas’a gitmek için buraya gelmek gerekiyor da, şehrin kalkınmasında yardımcı olacağa benziyor. Yine de hala güvenlik bakımına dikkat edilmesi gereken bir şehir olduğu da ekleniyor.

Biz de buraya, Isla Ballestas’a gitmek için gelmiştik. Önümüzdeki 2 gün boyunca, deniz daha erken ve normalden fazla yükselmeye başladığından, tur iptal oldu. Halbuki Galapagos’a gidemediğimden, ve buraya da ‘fakir abilerin Galapagos’u’ dendiğinden, bayadır hayallerimi süslüyordu kendisi pff.

İlk gün sadece limana kadar gidebilip, geri döndürüldük. Ardından vakit kaybetmeden Huacachina’ya gitmeye karar verdik.

Ica’dan Huacachina’ya taksi ile 5 solese gidebiliyorsunuz.

p.s. Jeeen çocuk parkında yine çok eğlendik dimiii thnxxx Zıplama yarışında nasıl kaybettin ama nihahaha

vanes's RSS Feed
Go to Top