Ben adında enteresan bir adamla tanıştım. Brezilya’ya gidiyordu, belgesel çekmeye.. Kendisi Fransız, çok meraklı ve atılgan. Pazarda gezerken dadaşmadığı insan, matraklık yapmadığı mekan kalmadı diyebilirim. Hem kendini, hem de bizi çok eğlendiriyordu. Japon sevgilisi sayesinde gözlemlediği kültürün etkisi altında kalmış, Brezilya’ya göç eden 2 milyon Japon’un hayatını araştırmaya gidiyordu. Her iki kültürü de yakından tanıdığından, karışımı onun çok ilgisini çekmişti. Açıkçası ben de projesini merakla bekliyorum.

Antigua’ya geçerken otobüste çok tatlı bir kadınla tanıştım. Son 6 ayını burada geçirmiş, yolda bir köpeğe bağlanmış, son günlerini onunla birlikte geçirerek ülkesi Amerika’ya dönme Yol’undaydı.

Daha önceki yaşamından bahsederken, bana çok ilginç gelen işinden bahsetti. Çeşitli ülkelerde ‘gizli ev’ denilen yerlerde çalışmış. Aileler ve çocukları arasındaki kültür farkı yüzünden acı çeken çocukların kaçtığı, daha doğrusu sığındıkları evlermiş buraları. Çocuklar, çaresiz kalıp soluğu burada alıyorlarmış. Aileler ise çocuklarını bulamayıp polislere haber verdiklerinde, ve polisler de bu evleri aradıklarında, gençleri gizliyorlarmış bile. Çoğu genç bir daha geri dönmemeyi seçiyormuş. Kimisinin ailelerini de modernleşmeleri konusunda ikna edebiliyorlarmış ama bu tabloya genelde az rastlanıyormuş.