Archive for year 2010
v’stateofbody
Galiba en kayda değer komik anılarım, yaşadıklarım ama kaydedemediklerim oluyor.
Dolmuş yerine Kollektivo dedikleri küçükçe bir arabanın içinde, şöför dışında önde 2 kişi, arkada 4 kişi oturmak doğal burda. Bir gün yanımdaki tombiş teyzelerin ve önümdeki kilosu boyunu katlamış amcaların aralarında kaybolmuşken, kendi kendime çok eğlendim belki de kamera olsaydı bile görünmeyecektim. Buna rağmen herkes tertemiz kokuyordu ya – helal olsun..
PUEBLA
(29-30.11.2010)
(nufus: 5.78 milyon, yuzolcumu: 34.306km2)
Merkez o kadar şeker ki, kelimenin anlamıyla yemmmek istiyorummm.
Elele tutusan rengarenk evlerin her biri farkli renkte, tum pantone burda.
DF’de de olduğu gibi, herkes her an sokakta ve her sokakta her an bir müzik, bir dans ortamı var.
Viva Mexico!
Tabi şehir sadece bu merkezden oluşmuyor. Asıl şehir çok daha kaotik, çok daha kalabalık ve kirlenmiş. O yüzden tavsiyem merkezde kalman.
Mesela ben Hostel Domingo’da kaldım. Gecesi 120 pesos ve kahvaltı dahil. Çok sempatik bir avlusu da var.
1531’de Ispanyollar, DF’ten Veracruz’a yapilan ticareti guvenceye almak icin bu sehri kurmuslar.
19yy basinda da zaten bagimsizlik savasini kazaniyor Meksika.
——————
Museo Amparo’de maalesef fotograf cekemedim. Ama enteresan bir deneyim yasadim. Toprak altından çıkan canak comlegi ne kadar sacma bulurdum eskiden. Bu muze sayesinde bir yargim daha buharlasti, artık toprak altında bulunan kazılara da bayılabiliyorum 🙂
——–
Bir de zaten hayranı olduğum olduğum Annette Messager’in sergisi vardı ki yine uçuk kaçık şeyler yapmış – seçtiği objeleri bir müzikalde oynatır gibiydi, çok başarılıydı.
DF to Pueblo
29.11.2010
Mexico City’den Puebla’ya ‘first class bus’ 126 peso – gayet rahat, temiz, hatta tualetli (10usd)
Vanessastateofsoul
Bağımsızlıklarının 200. yılını kutluyorlardı 20 Kasımda. Büyük şenlikleri kaçırdım ama son gün sokaklarda yapılan Aztek dansına şahit olurken mutluluktan uçuyordum.
———————-
Teotihuacan turunu aldığım gün, şeker ötesi fransız bir kızla tanıştım. Au-pair’lik yapıyor. Kaldığı ailenin aşırı zengin olduğunu, korumasız kafalarını bile dışarı çıkartamadıklarını anlattı. Düşünün ki bir yere geç kaldıklarında, helikopterlerine binerek gidiyorlarmış. Dışardan ’ne kadar şanslı’ denilebilecek bu durumda, Julie, nerdeyse sıkıntıdan bunalıma girecek ruh halinden bahsetti. Hiç oraya ait hissetmemesinin yanısıra, paranın ne kadar mutsuzluk getirdiğinden, ailenin hiç evde olmayıp çocukları hep yalnız bıraktıklarından ve evde sürekli esen terör rüzgarlarından söz etti.
Şaşıranız var mı?
MEXICO CITY / DF
(24-28.11.2010)
(yuzolcumu: 1485km2)
30 milyon insanın yaşadığı bu şehirde,
tarih, kültür ve insanlar sicacik bir uyum icinde dans ediyorlar.
Üstelik trafik bile bizimki kadar yoğun değil.
Mahallemizde gezen sütçü, tüpçü, bozaci gibileri de
şehrin başka güzel bir rengi.
Nerdeyse Amerika, Avrupa sehirleri kadar gelişmiş
ama çok daha sıcak ve icten.
Gülücüğe sıcacık karşılık veriyorlar.
Sokak adları, tarihlerindeki önemli günlerden oluşuyor.
Bir gölün üzerine kurulan bu şehirde, yer yer çökmeler oluşmuş.
ama ne guzel ki, temelini sağlamlaştırarak tarihi eserleri korumaya çalışıyorlar.
Ancak bizim vapurlarda rastlayabildiğimiz promosyoncu satıcılar, onlarin otobus ve metrolarinda var.
Grafitileri çok meşhur ve çok güzel.
Starbucks, blockbuster gibi globalleşmeler baya yaygın ve bence tek uzucu.
————————————————
Sightseeing
Centro Historico (Zocalo (Latin Amerika’nın en büyük merkezi), Templo mayor, Metropolitan kilisesi…)
Metropolitan kilisesinde bir klasik olan mumların ve tütsülerin dışında, dileklerin yazıldığı kuşaklar da var. Bir de kilitler var, inanışlarina göre ‘birinin senin hakkında dedikodu yaptığına inanıyorsan, buraya bu kilidi takarak, Aziz sayesinde onun ağzını kapamış oluyormuşsun)
Condesa ve Roma (tasarım dükkanları, hip restoranlar ve pub’lar)
Coyoacan ve San Angel (Frida Kahlo ve Leon Trotsky’nin evleri)
Reforma Centro ve Parque de Chapultepec (Champs Elisees tadında sokakları, hayvanat bahçesi, National Museum of History ve hayatımda gördüğüm belki de en güzel müze olan Museo National de Antropogia)
Antropoloji Müzesi beni benden aldi. Detay isteyene fotograflarini yollayabilirim çünkü yazmak için çok geniş bilgiler. Teaser’ım ise Lucy – tarihin ilk insan hali, 3,5 milyon yıl önceye ait. Adını ise Beatles’ın şarkısı olan ‘Lucy in the sky’dan almış.
Museo del Palacio de Bellas Artes (sen gittiginde daha bile guzelini gorursun umarim ama ben Saturnino Herran’ın kişisel sergisi ve Diego Riviera’nın (Frida’nın kocası), Jorge Gonzales Camarena’nın ve bir kaç ünlünün daha sembollerden beslenen duvar eserlerini gördüm ve cok keyif aldim.
Saturnino’nun interaktif sergisini de yapmış kuratör, çocuklar gibi şendim.
Tlatelolco (Azteklerin insanları kurban ettiği ritüel alanları)
Teotihuacan (Bu piramitleri Aztekler bulmuş. Milattan önce 200 zamanından olduğu düşünülüyor. 65m’lik Güneş ve 43m’lik Ay piramitlerinden Güneş’in tepesine hala çıkabiliyorsun)
Guadalupes Shrine
Tequila Museum
Mescal Workshop
Post office
Garibaldi (Mariachi’lerin alanı
– ancak eşyana dikkat et, ozellikle akşamları tekin olmayabilirmis)
———————————–
Accomodation
Simdiye kadar hayatımda kaldığım en tasarim hosteldi. Hostel Regina. Resmen design hostel yapmışlar.
Yatak başına 130 pesos ama 3 gun kalınca 4. gün bedava. Kahvalti dahil.
odalar biraz kalabalik ama yine de yataklar rahat
GEREKLI ŞEYLER / PRACTICAL INFORMATION ABOUT MEXICO
İspanyolca nerdeyse şart yoksa sen de benim gibi işaret dilini geliştirmek durumunda kalabilirsin 🙁
Para, para, para
Kasabalar, köyler hariç banka/atm bulmak mümkün ve kredi kartı geçiyor (ama amex çok yaygın değil)
Ancak çok gelişmemiş yerlerde nakit taşımakta fayda var
%10 bahşiş bekleniyor
Ulaşım
fiyatlar çok uygun: Metro olan yerlerde bilet 3 pesos / otobüs 4 pesos yani 20 kuruş bile değil
Bir de uzak yerlere gitmek için ‘collectivo’ dedikleri dolmuş gibi taksileri var – ki genelde 10 pesos
festivale / when to go
bence mümkünse Kasım ayının ilk haftası git çünkü çok enteresan bir festivalleri var – Dia de Muertos (ölülerin günü) – ölen yakınlarının o gün bir günlüğüne dünyaya geldiklerine inanıyorlar. Onlar için, içinde onlara ait özel objelerin, sevdikleri yemek ve alkolün, çiçek ve mumların bulunduğu bir mabed yapıyorlar. Şekerden yapılan kafataslarının alınlarına da isimlerini yazıyorlar.
Ayrica ayna teorisini savunuyorlar (‘bende gördüğün aslında sensin’).
umarim bir daha bu zamanda giderim.
Ne Yemeli
Çukulata soslu etlerinden böceklerine kadar o kadar geniş bir mutfakları var ki başlasam bitiremem diye geçiyorum, kısaca bence herşeyi dene 🙂
ama vejeteryan ya da vegansan zorlanabilirsin, bilgine.
Ne İçmeli
Corona içmişindir ama Coronita? (küçük Corona)
Mescal (kurtlu tekila diye bildiğimiz aslında Tekiladan çok daha sert ve kaliteli)
Pulque
Chelada (tuz ve limonla içilen bira)
Michelada (tuz, limon ve acı sosla içilen bira)
Dikkat!!!
Meksikalılar istediği gibi politikadan konuşabilirler ama yabancıların konuşması hos karsilanmiyor
Şehir merkezinde elinde alkol taşıma
Amerika sınırlarına doğru amannn gitme – gideceksen de güncel haberleri mutlaka takip et
Kavgaya karışma çünkü suçsuzluğun ispatlanana kadar nezarathanede tutulma ihtimalin yüksek
Eğer küçük bir kasabadaysan ve sana dinini soran olursa, ‘katoliğim’ demende fayda var
Polis rüşvet kabul ediyor
Maço bir toplum
Ne Görmeli / Sightseeing
Açıkçası kuzey sınırları tehlikeli dendiğinden sadece güneyi araştırdım:
Cancun ve Acapulco aşırı turistik diye de onları da eledim,
Guanajuato
Guadalajara
San Miguel
Patzcuaro
Morelia
Mexico city (a.k.a. DF) (Meksikalılar Districto Federal yerine ‘de efe’ diye okuyorlar)*
Oaxaca (en cool eyaletlerinden biri)* (neden wahaka diye okunduğunu anladığım gün, herhalde ispanyolcayı da sökmüş olacağım)
Juichitan (en kültürel şehirlerinden biri – – Mushe adlı gay’leri meşhur. Ailede bir Muche varsa, gurur kaynağı)
Palenque* (ormanlığın içinde antik bir şehircik) / Elpanchan
Yucatan / Merida* (burda da piramitler var ve yakında Holbox* adında elektriğin bile olmadığı çok naturel bir adaları var)
Quintana Roo (sahil mekanları)
Mazunte*
Zipolite (Mazunte’nin yanındaki hippi sahil yeri)
Puerto Escondido (sörf için cennet olduğu söyleniyor)
Tulum*
San Cristobal*
Campecha
Bacalar
El Chichomal volkanı
Canyon Delsumidero
(*daha sonra detaylı anlatımları olacak)
The Danza de los Voladores (uçan dansçılar) – bunları her yerde görmek mümkün ama ana mekanları Papantla, Veracruz. Bu görülmesi gereken ritüel için 5 dansçı, 30m bir direğin tepesine çıkıp ilk önce bir halatla tepede etrafında dönüyorlar, sonra da 4 tanesi dönerek ve dans edereken kendilerini aşağı salıyorlar. 5.si ise yukarda fülüt ve vurmalı çalarak eşlik ediyor.
Bu ritüel de Unesco’ya bağlanmış.
Bir de evlerini geri istedikleri için çıplak grev yapan bir sürü erkek gördüm. (Bunu buraya yazmamın sebebi ise bunun gayet sık karşılanan bir şey olduğu.)
‘Farmacias Similares’ diye adlandırdıkları eczane kılıklı dükkanlar, iyi bir markanın çıkardığı ilacın aynı etkenlerini kullanarak yaptığı ünsüz ilaçları satıyorlar.
MEXICO’S STATE OF MIND
Bu topraklarin bilinen ilk sahipleri M.O. 1500’lerden 400’lere kadar Olmekler… Yari jaguar yari insan bir tanriya taparlarmis.
1000’li yillara kadar Zapotekler, 1500’lu yillara kadar Mayalar ve Aztekler ardindan ispanyollar almis hakimiyeti. Ve dunyanin en cok ispanyolca konusulan ulkesi olmuslar.
Dolayisiyla gunumuzun modern Meksikalisi, Olmek, Zapotek, Toltek, Maya, Aztek, Inka, Afrika, Fransa ve Ispanya karisimi.
14.yy’da Aztekler buradan gecerken, onlar icin kalbi simgeleyen bir kaktusun uzerinde bir kartali (ki o da gunesi simgeliyor) bir yilani (topragi/dunyayi sembolluyor) yerken gorduklerinde buraya yerlesmeye karar vermisler. Bu sembolu simdi bayraklarinda kullaniyor Meksika.
Ispanyol kasif Hernan Cortés 1519’da, Meksika’ya vardiginda, Aztekler onu reankarne olan tanrilari Quetzalcoatl sanmis ve bu sebeple tanrilarin ickisi sicak cukulata sunmuslar.
Aztekler ilginc tipler baya. Para birimleri kakao cekirdekleriymis. Olmeklerden aldiklari insan kurban etme geleneklerini devam ettirerek senede yaklasik 10.000-50.000 arasi insan kurban ederlermis. Dilleri disarda oyulan heykeller, kan istediklerini temsil edermis.
Mayalar ise astronomi, mimari, matematik ve sanat dallarinda yarattiklari harikalarla hayranlik uyandiriyorlar.
En buyuk piramit burada bulunmus (Cholula).
(resmi dilleri ispanyolca ama) 60’dan fazla yerel dilleri var.
%60 melezler, %30 kızılderililer, %9 beyazlar, %1 diğer
%89 katolik, %6 protestan, %5 diğer
Okur yazar oranı: %93
111 milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık 11. ülkesi
yüzölçümü olarak 14.
Ekonomi acisindan dünyanın 11.si
Ekosistemde ise dünyanın 2.si
Dunyaya cukulatayi, misiri ve chily’i tanistirmis Meksika..
Artistler vergilerini sanatla odeyebilirlermis Meksika’da 🙂
Müzikleri, Mariachi, Banda, Norteno, Ranchera ve Corridos
29 adet Unesco Dünya Mirası ile Latin Amerika’da 1., dünyada ise 6. Sırada
Halka açık 175 arkeolojik kalıntıları var.
1000’den fazla müzeleri, 700’den fazla sürüngen çeşitleri var.
Olimpiyatları ilk yapan Latin Amerika ülkesi Meksika’nin 31 eyaleti var.
1tl=8,64 mxn / peso
Zacahuil adli tamale 1m uzunlugunda ve 68kg agirliginda
CH-CH-CH-CHANGESSS
tune in with Davıd Bowie
Açıkçası kendimi biraz garip hissediyorum.
Dünyalar arasında kalmış gibiyim.
Bu Yol’a başlamadan önceki ‘ben’
Yol’daki ben
İlk etap dönüşü tekrar İstanbul’a dönen ‘ben’
NY’daki ‘ben’
Ve tekrar Yol’a çıkan ‘ben’
Nasıl anlatacağımı bilmiyorum
Galiba spirituel kitapların ‘ben’ diye birşey yok derken
Artık ne demek istediklerini daha iyi anlıyorum!
Her bir ortam / çevre değiştirdiğimde biraz afallamamı doğal karşılamam gerek galiba
Bu amuda kalkmaların hepsi başta beni kötü hissettirse de
Biliyorum ki aslında hepsi çok kuvvetli bilgiler içeriyor içinde
O yüzden mutluyum yine de şu gün garip hissetsem de…
Kişiliğimi kaybetmek yerine tam tersine tutunduğum kalıpları, duvarları yıkmak
Kabuk dökmek zor ama sonrası çok güzel olacak biliyorum
Ve sonsuz şükrediyorum her şey için !!
Her his, her korku, her yalnızlık anı için
Sonsuz şükür!
A FAREWELL TO JAMAICA
Milletimiz dışında uçak indiğinde alkışlanan bir İbiza’yı görmüşüm, şimdi bir de Jamaika eklendi bu listeye.
Çok teşekkürler Jamaika, hem iç hem dış sıcaklığın sayesinde kendime geldim
Tum güzelliklerinin yanısıra, 2. etap Yol’umun ilk durağı olman da, Afrika’ya beni bir adım daha yaklaştırman da seni benim icin ayrı bir yere koyuyor.
Elveda’mı teşekkürle bitirirken sözü Bob Marley’e bırakiyorum:
One Love! One Heart!
Let’s get together and feel all right.
Recent Comments