OAXACA CITY
(01-04.12.2010)
(nufus: 265.006 / yuzolcumu: 85,48km2)
Toplam 16 yerli grubunu içinde barındırıyor ama bunların içinden en bilinenleri Zapotek ve Mikstek.
Meksika’nın sanırsam en cool şehri. Daha çok sanatçıların yerleşim merkezi.
Hem ormanlara, hem de sahile olan yakınlığı da, burayı çekici yapan diger unsurlardan..
Sightseeing:
Zocalo (merkez)
———-
Marcado 20 de Noviembre
Her gün genelde sadece yerlilerin gittiği bu pazarın ortasında, Meksika gerçeğini, kültürünü, kalbini dinlerken, koklarken, tadarken, yine mutluluktan uçuyordum. İşte o an, yine başka hiç birşey istemediğim coşkulu anlardan biriydi.
Ertesi sabah erkenden, açık başka bir yer bulamayınca, aynı yere kahvaltı etmeye gittik. Aç karnına önümden geçen kızarmış karafatmaları, parçalara ayrılan ve fena kokular saçan tavukları, kahvemin içinde yüzenleri görmek, bir önceki ruh halimden uzak, sasirtici bır tamlama yaptı.
——————————-
Alkala adlı bir semtleri var ki buranın Nişantaşısi.. şık ve cool dükkanları, Meksika’da olduğunu unutturuyor.
Zaten bu elektrik tellerine asilmis ayakkabilar sayesinde de, Brooklyn’de sandım bir an kendimi.
———————————————-
Dünyanın en geniş ağacını gördüm aldığım turda – yabadabaduuu
60m genişliğinde, 2000 yaşında ve 2000 yıl daha yaşar deniyor… daha nice yıllara…
————————————–
Teotitlan adlı köy ziyaretimizde, doğal renkleri nasıl oluşturduklarını gosterdiler. Geçimini tekstilden kazanan bu köyde, doğal yollarla boya üreten sadece 45 aile kalmış. Kırmızı rengini, 3 ay boyunca kaktüslerin üzerinde yaşayan kurtçukları ezerek üretiyorlar (aynen eski uygarlıkların duvarları boyadıkları gibi). Sarı rengini, çiçekleri 10 saat kaynattıktan sonra elde edebiliyorlar. Mavi rengini ise indigo bitkisinden.. Aylarca bir parça kilim yapabilmek için uğraşıyorlar ve ortaya çok güzel eserler çıkarıyorlar.
———————————————–
Alaskaya kadar uzanan bir otoban üzerinden yola çıktık. Pasifik ve Atlantik okyanuslarının ortasında bizim Pamukkale’nin belki de 1/10’i olan Hierva el Agua adında bir doğal kaynak ziyaretine gittik. Manzarasi çok güzeldi ama Pamukkale’nin yanında kiyas kabul etmiyor..
—————————
Mitla adlı meşhur eski uygarlıklarına götürdüler ardından. 2. Başkentmiş. Zamanında, sınırları speedy Gonzales şapkasını andıran şehirde, toplam 80.000 kişi – 50 ayrı kabile yaşarmış. Çoğu Zapotek’miş. Enteresan bir bilinmeyen – hepsinin aynı anda kurulup, aynı anda çöktüğü varsayılıyor. 1480 yılında 4 yıl süren savaş sonrasında Aztekler yüzünden bu sayı 5.000’e düşmüş. Bu yüzden de buraya daha sonra ‘ölülerin şehri’ denmiş.
Yer çekimine karşı gelmeyi başararak, mimari açıdan bir ilki başarmış Mitla.
Kaktüs suyu ve kireç taşı ile yaptıkları şekiller ve freskler – gözlere, zevklere şenlik.
Kolonlara düşen gölgenin, dağlara olan paralelliği
Zamanında bu piramitlerin renkli olduğu gerçeği
M.Ö. 900lerde bu taşlara, topraklara basanların yaşam koşulları
Mmmm teşekkür hayalgücü yummy 🙂
—————
Günü bir Mezkal fabrikasında sonlandırdık. Envai çeşit denemeye açtıkları alkolün kimisi çeşitli aromalarla karıştırılmış, kimisi de şarap gibi farklı yıllarda bekletilmiş.
Yapımı: 15 yıllık kaktüsleri 2,5m toprağın altına gömüp, 4 gün bekletiyorlar. Sonra parçalara ayırıp pişiriyorlar. Mezkal 1 kere, tekila ise 5 kere distile ediliyor.
p.s. (Buraya kadar yazdığım turu sadece 150 pesos’a yaptım ama yemek için götürdükleri restorana açlıktan aynı fiyatı vermek durumunda kalınca sacma oldu, sandvic getireydim iyiydi)
———————————————
Monte Alban
M.Ö. 2000 senesinde, buluan ‘danzantes’ dans figurleri Olmekleri çağrıştırdığından, ilk sahiplerinin Olmak’ler olduğu tahmin ediliyor.
M.Ö. 500’de ise Zapoteklerin yerleşim alanı olmuş bu sehir.. 13.yy sonrası da Mikstekler’in.. diye gidiyor rivayetler..
———————————————–
v’stateofart
Institute de Artes Graficas (Allende&Alkala)
Arte Contemporaneo de Oaxaca (Alkala)
Museo de Los Pintores (Alkala&Av. Indepencia)
ps.(gerek yurt içi olsun gerek yurt dışı, şimdiye kadar gezebildiğim nerdeyse tüm bienallerde çok başarılı Meksikalı sanatçıların eserlerini görür, merak ederdim kaynağını. Bu galeriler sonrası daha da bir hayran kaldım ama hala doyamadım, o ayri)
————–
Cinema el Pochote – festival filmlerinin oynadığı bir sinema salonu
—
Jardin Etnobotanica (hoş bir mescal dükkanı)
—————–
Bir de tek başıma dolaşırken şansıma müthiş geleneksel kutlamalara tanık oldum, ilki şık bir düğün,
2.si ise bir 15 yaş kutlamasıydı sanırsam..
——————————————–
v’state of accomodation
Bu güzelim şehirde, CS yapma imkanı da bularak, bir Meksikalı’nın evinde kalabilmiş oldum. Üstelik dünya tatlısı 2 Kanadalı kızla birlikte. Yolculuğun en sevdiğim getirilerinden biri de Yol’da tanıştığım iç güzellikleri ile taşan insanlar. Neyse bu konuya sonra dönerim – şimdi evi anlatiyim.
Pedro 23 yaşında bir öğrenci. Ailesi başka şehirde yaşadıgindan, O’na okuluna yakın, merkezden yarım saat uzaklıkta bir ev almış. O da aynı anda bir kaç couchsurfer’ı, evinde zevkle ağırlıyor.
Yaşadığı Real Del Valley adlı bu banliyoda, evler kendi içlerinde iş imkanları yaratmış. Kimi çamaşır yıkıyor, kimi evinin bir kısmını küçük bir market olarak değerlendirip geçimini sağlıyor, kimi yemek yapıp satıyor… şehrin merkezine kıyasla çok daha sakin ve huzurlu bir ortam.
Ben de orda kaldığım son sabah erkenden uyanıp, onlara ve kendime 🙂 zevkle güzel bir türk kahvaltısı hazırlayarak sabah gülücükleri yarattım, çok keyif aldım 🙂
Comments are closed.
Recent Comments