BRISBANE

Day 14&15 (28-29.04.2010)

Pek fazla gezmedigimiz icin bilir kisinin yanindan bile gecemem ama sabahin 8’inde yola cikip ise gidenlerle otobani paylasinca, Brisbane’in gercek yuzuyle sanirsam tanismis olduk. Trafigiyle, kalabaligiyla, buyukluguyle sehir kelimesinin hakkini cekinmeden verdi. Yine de firsattan istifade, etrafi seyretmek eglenceliydi.

—————————————-

SURFER’S PARADISE 

Day 15&16 (29-30.04.2010)

29.04.2010 – World Wish Day!

Umarim hayirli dileklerinizin hepsi gercek olur!

Surfer’s Paradise simdiye kadar ki Avusturalya’nin en favori sehri oldu benim icin. Umarim sezon yuzunden degildir ama – Muthis sahillerinde turist kalabaligi olmamasi ve sehir modernliginde olup, trafik ve gurultu gibi sehir eksilerini yaninda tasimamasi cezbetti beni.

Beaches

Ilk gun main beach’ten, ikinci gun ise Surfer’s Paradise’dan girdik Pasifik Okyanusuna. Kumlar yumusacik, ancak entresan bir ses cikariyor yururken. Arastirdigima gore kesin ispati olmamakla birlikte, yumusakligindan ve kalitesinden kaynaklaniyormus.

Dalgalar hayatimda gormedigim kadar buyuk ve sertler. Altinda takla atip, her tarafim kum icinde kalinca, buraya neden ‘sorfculerin cenneti’ dendigini de bizzat deneyimlemis oldum.

Our park

Cok guzel bir yer bulduk burda. Hem kucuk bir gol, hem Nerang nehri, hem de bir sanat merkezinin ortasinda. Dolayisiyla, ordekler, baliklar ve kuslarin oldugu gibi, spor yapmaya gelen 7’den 70’e insanlar, ise giden kostumlu beyler, bayanlar, keyfe gelen aile bireyleri, sevgililer, kopeklerini gezdirenler de vardi.

Art

Tiyatrolarin, konserlerin de verildigi ‘Gold Coast Art Center’da sadece 2 sergi vardi. Biri bir fotograf yarismasinin kazanan ve kazanmaya yaklasan adaylarinin cektigi fotograflardi.

Digeri ise ‘ucusan renkler’ adli Queensland Art okulunun 10. senesini kutlama amacli, ogrencilerinin hazirladigi bir sergiydi.

Acikcasi moderndi ama gorulmemis degildi.

Market

Tayland ve Hindistan sonrasi bir hayalkirikligi daha.. ama Cupcake’lere laf yok!

My side of the coin (arka fonda – this mess we’re in by pj harvey)

Tasarruf ettigimiz yani evimizi sarj etmedigimiz gunler, buldugumuz uygun bir yere park ediyoruz. Bu bazen bir otoban kenari olabiliyor, bazen ise deniz kenari. Elektrik, sicak dus ve su yok! Dus, sahil kenarindaki soguk duslarda, bikiniler ustumuzde, sabun elimizde, 10sn’de bir tusa basmak zorunda kalarak halloluyor. Bulasik ise halk tuvaletlerinde, elini yikamaya gelen insanlarin garip bakislari altinda (bazen benim gibi birine rastlamak, buyuk mutluluk sebebi oluyor tabi).

Aynasizligi anlatmiyorum bile ama isiksiz yasamayi ogrenmek de ayri bir tecrube. Sadece bir fenerle idare ettigimizden, bazen ne yedigimizi bile dogru durust goremiyoruz.

Sarji harcamasin diye buzdolabini oyle hizli acip kapamamiz gerekiyor ki, onceden ne alacagimiza karar veriyoruz, onun nerede oldugunu hatirliyoruz, ve sonra hemen AcipAlipKapiyoruz.

Ben ki uyurken hareket eden insan, kucucuk bir uyku tulumunun icinde, birakin hareket etmeyi, mumya gibi uyuyup uyanmak zorunda kaliyorum. Ki toplam 3m2 alanda uyudugumuz icin, dun aksam bi de kafa atarak uyandim kapiya. Ustelik mutfak benim ayagimin dibinde oldugundan ayaklarimi dogru durust uzatamiyorum bile.

Yataklarimiz o kadar fena ki her gun her yerim tutuk kalkiyorum.

Evimiz 7m2, hareket edebilecegimiz alan ise sadece 2m2. Dolayisiyla ikimizin de ayni anda birsey yapmasi imkansiz oluyor.

Camasir yikadigimiz gunler- ki bu da her gun demek oluyor, bu alana bir de onlari sikistiriyoruz.

Marketten sadece ‘bizim’ misali market urunlerini aliyoruz. Disarida hic yemek yemiyoruz. Dun ilk defa starbucks’dan bir kahve ictik – o kadar ki o bile elektroniklerimizi sarj etmek icindi.

4 aydir ilk defa 2 gun once bir sise sarap aldip da ictik – ilk defa.

Otoyol kenarinda kaldigimiz geceler, gecen araba sesleri ve yoldaki bombeler yuzunden, bir ritim gibi lastiklerden cikan sese uyumaya alismak, gibi gibi.

Peki butun bunlara ragmen ben ne hissediyorum? Asigimmm evimize ve bu gezgin hayata. Su an hic bir seye degismek istemem!

——————————————–

Kucuk bir plan degisikligi

Day 17 (01.05.2010)

Sabah bu icacici gole uyandigimizda, kopegini gezdirme amacli buraya gelen bir adamla tanistik. Yuruyen sandalyedeydi. En yakin arkadasinin vefati ardindan, ‘godfather’i yani cicibabasi oldugu cocugunun, bugun ilk dogumgunuymus. Bu yuzden burda kalmis ama bize Nimbin’e gitmemizi onermisti – Mardigrass festivaline!. 1.5 saat yakinindaydik ve zaten bir kac gun sonra gitmeyi planliyorduk Nimbin’e. Kucuk bir plan degisikligiyle hizlica hazirlanip yola ciktik. Yol acayip virajli ama bir o kadar da guzeldi.

Varmak uzereyken polisler durdurdu. Hem ehliyet kontrolu yaptilar, hem de ayak ustu alkol ve uyusturucu testine soktular. Seni bilmem ama sahsen ilk defa uyusturucu testine girdim. Ambalajindan cikardigi plastik aleti bana uzatan polis, uzerinde bulunan 2 kucuk pembe kareyi, kucuk dilimden, dilimin ucuna kadar 2-3 kez surtmemi istedi. Sonra da elimden aldi gitti. 5dk beklenilmesi gerekiyormus. Eger rengi degisirse arabani terkedip baska bir yere goturuluyorsun ki gerisini bilmiyorum tabi. Sanirsam bu testleri bir ben gecmistim ki ardindan herkes uzerimize atladi. Bir kiz gelip ikimizde de ehliyet olup olmadigini sordu. 25 yasinda ama refakatciye ihtiyaci varmis. Guya erkek arkadasi olan refakatcisiyle az once ayrilmis, polisler de, oradan ayrilmasina izin vermemisti. Kucuk bir plan degisikligiyle, Jess, onlara gecti. John lennon’a benzeyen bir baba da benim cama yapisip, 2 oglunu sehre birakmami rica etti. Sehrin merkezine kadar Jess’ler takip etti beni. Benim arabaya gelen cocuklar ikizmis, hic de benzemiyorlardi. 15 yasindalarmis. Nimbin icin cok heyecanliydilar. Demin ki olayi hic yasamamis ya da anlamamis gibilerdi. Onlari merkeze biraktiktan sonra Jess’ler one gecti ve ben takip etmeye basladim. Hizlandilar ve ardindan da yokoldular. Bir sure duz devam ettim, zaten sapacak baska bir yol yoktu. Ama baya yol yapinca artik kenara cekip bir duriyim dedim. Ustelik durdugum yerin adi da ‘Serenity Hills’di. Beni almaya donerler diye dusunurken, gelen giden olmadi. Telefon cekmiyordu. Telepati iyi giderdi. Komplo teorilerine istemsizce baslamisken, kucuk bir plan degisikligi yapmam gerektigini anladim ve Jess’i son gordugum, son goz goze geldigim yere donmeye karar verdim. Sehir merkezine geldigimde Jess yerde oturmus, beni bekliyordu. N’olmustu? Onlar bir yere sapmis ve ben onlari kacirmisim. Bu heyecanimiza daha sonra gulecegimize eminim ama o an karisik duygular icindeydik sanirsam.

———————————————————————————-

NIMBIN MARDI GRASS FESTIVAL

Day 17&18 (01-02.05.2010)

Our Park – day 17:

Evimizi bir parka cektik. Cadir, karavan fark etmeksizin kisi basi fiyat aliyorlardi. Sarj da bulduk evimiz icin sahane! Biraz da kendimizi sarj edip ciktik sokaklara –

The Festivale

– diyemiyecegim aslinda cunku Nimbin bir adet sokaktan olusuyor zaten. Mardi Grass Festivali de 18. yilini kutluyordu bu sokakta. Aslinda sali pazari anlamina gelen Mardi grass burda festival anlaminda kullaniliyor anlasilan.

Ilk olarak 1993 yilinda ‘Nimbin Hemp Embassy’nin bariscil protestosuyla baslamis bu festival. O zamandan beri de marijuhananin legal olmasi gerektigini savunan yaratici aktivistlerin show alani! Dukkan adlari ‘the gorgeous joint’, ‘hemping around’ diye gidiyor… Her kucuk yapinin kendi dunyasi var ama hepsi icinde barisi, gokkusagini, hippie tarzini barindiriyor.

Insanlar ise ayri bir solen. Bu bitkiyi kostum haline getiren veya aksesuar olarak takip giyinen yuzlerce insanin icinde, en populeri, marihujana perileri.

Herkes rengarenk civil civil giyinmis nese saciyor.

Baris mesaji veren insanlar birbirine sariliyor, seker dagitiyorlar. Sarkilar soyleniyor, muzikler caliniyor, danslar ediliyor ve herkes bir mutluluk abidesi sergileyip sevgi dagityor cevresine. Emir Kusturica sahnesindeyiz sanki.

Islerini belli ki baya da ciddiye aliyorlar ki bir suru ulkede canli yayindalar. Sayisiz politik ve cesur mesajlar veriyorlar. En cok da hastaliklara iyi gelmesi antitez olarak savunuluyor.

Sansimiza ilk kombi konvoyunu yakaladik. Kombi dedikleri bu retro VW karavanlar. Hepsinin ayri bir karakteri var, muthis sekerler.

(Zaten ‘wicked’ ve ‘hippie’ marka karavanlar da, bunlarin ozentisi retro modasindan yararlanarak unlenenlerden.)

Kombi konvoyunun ardindan dev bir marijuhana gecti ve herkes ayni anda elindeki sigarayi yakarak bir rekora imza atti. Olmayanlara da icinde baska bir bitki olan sembolik sigaralar dagitildi.

Enteresan bir sekilde aileler cocuklariyla birlikte gelmisler, neredeyse yetiskin kadar cocuk vardi.

Aksam ise gonullu olarak muzik calan bir toplulugu izlemeye gittik. Herkes o kadar ozgur ki, kimisi kendince dans ediyor, kimisi sarki soyluyor, kimisi kahkahalarla o ortama renk katiyor.

2.gun ise Mardigrass Parade’i izlemeye gittik. Oz Buyucusu, Alice, the Grinch de ordaydi sanki. Protestosunu sanatlastirmis cesit cesit topluluklar katilmisti bu gecit torenine ve seyretmenin keyfi bir kenara, yaraticiliklari herkesi hayran birakacak kalitedeydi…

us

———————————————————

Respect to Australian Culture

Ilk olarak bir protestonun bu kadar duzenli, sorunsuz ve baris icinde yapilmasini hayretle izledigimi belirtir, Avusturalya’yi medeniyeti adina tebrik ederim.

Daha buyuk alkisim ise temizliklerine! Herkes kendi copunu ve pisligini temizliyor. Insanlar yere cop atmaktansa coplerini kendi ceplerinde toplayip daha sonra atiyorlar. Yuzlerce insan var ama yerde bir adet cop yok. Ki bu tanistigimiz tum Aussie’ler ve genel tum Avusturalya icin gecerli! Demek istedigim yuzlerce kisinin katildigi festivalde bile durum boyle ya, helal olsun!

————————————————

Our Park and more – day 18:

Hava kararmadan yola cikmak istedik. Ne de olsa, aksam kalacagimiz yer yine belli olmadigindan, bir macera daha bekliyor olabilirdi bizi. Gece yarisi uyanip, Warning daginin tepesinde, gunes dogusunu izlemekti planimiz. Bu yuzden oraya yakin bir yerlerde bir park alani aradik. Sehir disina ciktigimizda, meyva almak icin durdugumuz market sahibi kadin, ‘yakinda hic bir yer olmadigini, ancak dikkatli olursak, gerimizdeki tepeden donup, altindaki kucuk selalenin orda bedelsiz konaklayabilecegimizi’ soyledi, ve fakat gidip gordugumuzde, zifiri karanlik ve tualetsizlik, Jess’in icine pek sinmedi. Baska bir yer de olmadigindan Nimbin’in yakininda gozuken Nightcap national park’in piknik alanina donmeye karar verdik. Bu yolculugumuzda her nedense surekli bir daireler cizip duruyoruz, bir ileri bir geri – sebebini hala anlayabilmis degiliz. Bugun yine oldu, Nimbin’e kadar geri gidip, hatta daha da ilerledik. Parki bulmaya calisirken artik gece karanligi bastirmis, araba farlarimizdan baska bir isigimiz kalmamisti. Onumuzden kangurular, tavsanlar ziplaya ziplaya geciyordu. Halimizden istemsizce cok zevk aliyordum cunku adeta bir gece safarisinin icindeydik. Yol o kadar dardi ki, iki tarafindaki agaclar birlesmis ask yasiyorlardi ve biz ortasindan gecerken, sanki kutsaniyor gibiydik. Daha da ilerledikce vahsi hayatin icine daha da bir girmeye baslamistik. Ve isin kotusu, bu kadar uzaklastikca, karanliga yol aldikca, bir o kadar daha erken kalkip yine karanlikta ayni yollari yapmamiz gerekecekti. Sonunda geri donup Nimbin’de kalmaya karar verdik. Bu seferde bir yokusta uyuyoruz. Umarim sabaha yerde uyanmayiz 🙂

————————————————————

MOUNT WARNING & Marwillumbah

Day 19 (13.05.2010)

Mt Warning

23 milyon yil once bir yanardag olan bu dag, patlamadan once simdikinin 2 kati yuksekligindeymis. Tabi guya yine Kaptan Cook bulmus burayi ve ismini vermis. Ancak daha once yasayan aborijinler tarafindan verilen, daglarin koruyucusu anlamina gelen ‘Wollumbin‘ adi da hala gecerli sayiliyor. Onlar icin cok kutsal bir dagmis burasi ve sonradan ogrendigim kadariyla, insanlarin tirmanmalarini istemiyorlarmis aslinda. Ilk tirmanan adamin doruga ulasmasi 3,5 gun surmus. Bugun ise en tepeye 4,4km ve 4,4 km asagi olmak uzere bir kac saatte yapilabiliyor.

vanessastateofbody:

4’te kalktik, Avusturalya’nin ilk gunesini goren bu dagda, gunes dogusunu yakalamakti planimiz. Rodney 200m demisti burasi icin. 4.4 km nerde 200m nerde abicim. Ustelik gelismis bir parkur oldugundan, acemiler de uyariliyor. Yani ben, ama yine de sansimi denemek istedim. Gunes dogusunu anca baslarda yakalayabildik. Yagmur ormaninin icinden yuruduk ve yesillik her daim yagmur, toprak ve yukseklik degisimi sebebiyle degiskenlik gosterdi.

Kus sesleri esliginde saatlerce yokus yukari yuruduk. Turkcesini bulamadigim whipwreck cinsi kus ise hayatimda duymadigim enteresan bir sesle surekli gulmemi sagladi. Hazirlikli olmadigimiz icin yanimizda bir bardak su bile yoktu. Yari yolda buldugumuz selale ziyadesiyle yetisti imdadimiza. Gunes dogusunu yakalayabilmis insanlar asagi inmeye baslamisti. Soylediklerinden ne kadar optimist ya da pesimist olduklarini anlayabiliyorduk cunku kimisi ‘daha coook yolumuz oldugunu’, kimisi ise ‘nerdeyse geldigimizi’ soylemisti. Beni en cok sasirtan, sirtinda kocaman bir backpack’le 60 yaslarindaki dedenin arkasina motor takmis bir hizda ruzgar gibi gecip gitmesiydi.

Halbuki bana o kadar fazla gelmisti ki neredeyse sikayet edip donecektim. Yilamadim devam ettim. Tam sonuna geldigimizi sanarken karsimiza hadi 90 olmasin ama neredeyse o derece dikliginde bir dag daha cikti.

Daha once hic daga tirmanmadigimdan basta cekindim ama oraya kadar gelmisken yapmamak olmazdi. Jess onden yol aldi. Hala onu gorurken sordum nasil diye. Zor ama 10m kalmis oldugunu soyleyince basladim cikmaya. Demire tutunaraktan yavas yavas tirmandim. Zor olan yerlere oyuklar da acmislar, fena gitmiyordum. Arkamdan bir cift gelmeye basladi. Neyseki onlar da yavas oldugundan hizlanip stres olmak zorunda kalmadim. Ama yol bir turlu bitmek bilmedi, 10m degil en az 20m daha tirmanmistim. ‘Jeeess’ diye seslendim, ancak ses cikmadi. Arkamdaki cifte baktim, onlar da yoklardi. Yemin ederim o anda yukaridan acayip bir isik geldi. Tekrar Jess’e seslendim, tekrar arkama baktim, bir tek ben vardim. Olmus ve cennete mi gitmistim acaba? Tam oyle bi an’di cunku. Doruga vardigimda ise bulutlarin icinde oldugumuzdan hic bir sey goremedik. Sonucun degil Yol’un onemini anlatiyordu manzara ..

Acikcasi bunu yapabilmis olmak da yetti bana. Sonsuz tesekkurler…

Bu arada asagi inmek de ayri bir maceraydi. Oryantasyon dengemi birfiil yitirdim. Geri geri gitmemiz gerektiginden ve cok da dik oldugundan, duz yerde mi yuruyorum, egiliyor muyum, dikmiyim, ne oldugumu sasirmak baya eglenceliydi. Inmek, daha bir kolaydi tabi. Ustelik ucunda su ve kahvalti vardi. Toplam 8.8 km yol yaptik bugun. Yorgunlugumun altinda bir yerlerde kendimi cok iyi hissediyordum.

—————————————————————-

Marwillumbah

Burayi onerenler oldu. Belli ki cok da tatli bir kasaba. Reggae kulturu de ugramis gibi. Ancak kalacak yer bulamadigimizdan ayrildik ordan.

Our Park

Yine high way uzerinde bir rest area’da gecirdik geceyi.

Ertesi gun butun gun yagmur yagdi, biz de ev keyfi yapalim dedik. Kitap, muzik, sohbet… Uyku tulumlarimizi da yorgan haline getirdik, mis. Bir dvd’miz eksikti. Ama onun yerine buzdolabi patlak verdi. Maalesef su akitmaya baslayinca, bir parka sarj olmaya gitmek zorunda oldugumuzu anladik. Byron bay cok yakin ve zaten bir sonraki istikametimiz.

——————————————————————-

BYRON BAY

Day 20-29 (04-11.05.2010)

Simdiye kadar sordugum herkesin favori mekani Byron Bay. Kiminin Avusturalya’da, kiminin dunyada!. Merak ve beklenti, istemsizce doruklarda. Neyse ki Byron Bay, karsilamayi beceriyor ve benim icin de ‘Avusturalya’nin favori sehri’ konumuma oturuyor.

Modern, temiz, kaliteli hatta en guzelini yasamak icin, sehir hayatina hic mi hic ihtiyacin olmadiginin kaniti Byron Bay’de, 2 katli bir bina bile yok ama isteyebilecegin hersey elinin altinda. Cok daha bohem ve samimi.

Ustelik gunes batisi ardindan her gece sokakta muzik caliniyor, jam yapiliyor, deniz kenarinda muthis bir ortam kuruluyor. Her gun farkli bir muzik tarzina yer veren bu guzellik, hem insanlarin bir araya gelmesini sagliyor, hem de muzik yapanlarin kendi reklamini yapmasina olanak sagliyor. Ilk gun cok tatli bir kadinla tanistik. Yaninda getirdigi bir suru gercek ve oyuncak enstrumanlarini herkese dagitti. Dogaclamaya sayesinde biz de katilabildik boylece. Batan gunesi ugurlarken, bir yandan dans ettik, bir yandan muzige eslik ettik, an’in guzelligiyle kendimizden gectik.

sunset jamming 3

Ve boylece Bir gun batimi favorisi klasigi daha yasanmis oldu 🙂 !!.

Buranin yerlileri, bugunlerin eski gunlerle kiyaslanamaz oldugunu, maalesef cok degistigini anlatiyor. Eskiden daha cok hipiler yasarmis burda. Onlar sayesinde sokakta her daim muzik yapan, dans eden, baris mesajlari veren guzel insanlar olurmus. Actiklari standlarda, yaptiklari sanatlarini satarak hayatlarini kazanirken, devlet/polisler onlari kovunca, careyi gitmekte bulmuslar. Cogu Nimbin’e, bir kismi ise Marwillumbah’a… Biz ise sadece kalintilarini gorduk. Neredeyse orda oldugumuz her gun bedava yemek/bira dagitildigina sahit olduk.

Byron’a ait baska bir favori karem ise: Cimene yatarken gitar calan ciplak ayakli hipinin, burnuna kadar kapattigi sapkasi sayesinde tek acikta kalan guzel dudaklarindan cikan o guzel ispanyolca melodi – ‘oh mama’..

Maalesef henuz sorf yapmayi bilmiyorum ama asil sorfculer icin dunyanin en guzel yeri diyorlar Byron Bay icin. Yunuslarla birlikte dalgalarin icinde dans etmekten daha guzel ne olabilir ben de hayal edemedim gercekten.

Elbette ilk Aborijinler yasiyormus burada. Toplanma yeri anlamina gelen Arakval adini vermisler bu bereketli topraklara. Guya yasadiklarina dair az bir kalinti biraktiklarindan, Kaptan Cook 1770’de gelmis, seyir subayinin ismini koymus.

Byron’in ikonu ise ‘lighthouse’.

Avusturalya’nin en dogusunda olan bu deniz fenerinde, keyifli bir gun batimi daha…

easterly vj

——————————————————–

Cultural Events in Byron Bay

8 Mayis’ta bir athlethon duzenlendi. Oyle bir kalabalik vardi ki sehirdeki herkes bu sahilde gibiydi. Yuzme ile baslayan tur, bisiklet ile devam edip kosu ile bitecekti. Bazi yarisanlar solo, bazilari grup olarak katiliyordu. Basini izleyip ciktim.

Sonra da Byron Convention Center’da duzenlenen ‘Harmony Day’ festivaline gittim. Ilk gosteri ‘aboriginal dancers’ adi altinda, bir aborijinle bir beyaz adamin yaptigi muzik ve dans gosterisiydi. Beyaz adam olayi gerceklikten uzaklastirdigi icin, basta show’dan biraz sogusam da, sonradan anladim, Byron’da yasayan beyazlarin koklerini anma islenmis. Geleneksel aborijin dansi daha cok ordek, kus, inek, fil gibi hayvanlarin hareketlerini andiriyordu. Bir beyaz adam muzigi yaparken, aborijin dans ediyor, bir aborijin muzigi yaparken, beyaz adam dans ediyordu.

Hint dansi da cok etkileyiciydi. Geleneklerinde kadin gunu oldugundan, ‘feminine power’ – ‘disi guc’u konu almisti. Hareketlerinin zarifliginin yarattigi cekim gucu, baska bir yere bakmana imkan vermiyordu. Mimikleri ise dansini ve beni bambaska bir yere tasimisti…

Final dansi olan Afrika dansi ise hic sasirilmayacak bir sekilde beni ama belki de hayret edilecek bir sekilde tum salonu ayaga, dansa kaldirdi. Birbirlerine mesafeli diye bilinen yerliler, tam tersine cok da sicak gozukuyorlardi.

————————————————————

Whites Beach

Aslinda pek Byron’in icinde degil, yaklasik 1 saat guneyinde, Broken Head’in hemen asagisinda bu dunya harikasi yer. Sahsen simdilik ilk 5’ime girdi sahiller siralamamda. Gittigimizde sadece biz vardik ve ben gordugum manzaralarin buyusunden yine sarhos olmus, agzim acik geziyordum.

pur chanje

Bu issiz, sanki henuz kesfedilmemis sahilde, kayalar ve dalgalar sayesinde kucuk havuzcuklar olusmus, her yonden gelen dalgalar, iclerinde jakuziler yaratiyor. Gozumun onunde dans ediyor akintilar. Rengarenk istiridye ve midyeler, bu saheser yeri kesfetmis, haliyle kayalara yapismis birakmiyorlar. Dalgalar sayesinde kayalarin uzerlerine ziyarete gelmis kumlar, birlikte muthis bir renk olusturarak sevisiyorlar. Agaclar topragin dikligine aldirmayip dimdik duruyorlar. Bunlar gercek ask degilse ne, ben bilmiyorum.

——————————————————-

The Channon Market

(Byron’in 2 saat kadar batisinda)

Her ayin 2. pazari duzenlenen bu market icin ‘Avusturalya’nin en iyisi’ demislerdi. Buyuk oldugu kesin ama uzak dogudan sonra yine meh. Yalniz, degisik bir taktik gelistirmisler, baya ise yariyordu. Ailelerin cocuklari satiyordu mallari, veya muzik caliyorlardi. Boylece hem daha cok ilgi cekiyorlar, hem de kucuk yasta sorumlulugu ogreniyorlardi.

—————————————————————-

A Glimpse of Sydney

Day 30 (12.05.2010)

4 Haziran’da Bali’ye ucacagiz. Bu yuzden bugun Endonezya vizesi almak icin Sydney’deki konsolosluga gitmek uzere bir kac saatligine Sydney’e ucup donduk. Elbette sehirle ilgili deneyimlerim henuz anlatmak icin yeterli degil ama yine de yasadigim 2 guzel olayi paylasmak istiyorum.

  • Havalaninda guvenlikten gecerken, tatli adam cantami karistiriyordu. ‘ o var mi, bu var mi?’ sorularinin ustune bir de ‘you got smiles on your bag?’ deyince, icim disimi bile isitti saolsun 🙂
  • Otobusle konsolosluktan donerken, bir aborijinle tanistik. Darwin’dekilerin aksine cok yardimci, cok konuskan ve ustelik de calisiyordu. Malesef son anda aborijin oldugunu ogrendigimizden fazla muhabete giremedik ama onlar hakkindaki deneyimlerimi biraz olsun degistirebildigi icin mutluyum.

———————————————————————

Southern Oracle Festival

Day 31-35 (13-17.05.2010)

Aslinda ‘anlatilmaz yasanir’ bir tecrubeydi. Kelimelere hapsolmak cok sinir ama deneyecegim.

Katildigim en iyi festival olmasinin yanisira artik festival kavramimin boyutunu degistirdi kendisi. Buyuklugunu rakkamlarla anlatamiyorum cunku hic bir yerde yazmiyor ama tum park orman’i dusunursen, onu en az 20 ile carp.

Bir pistten diger bir piste gitmek minimum 20 dk. Geceleri ama bu iskence oluyor cunku -5 derecede, bana ait olan tum esyalarimi uzerime giymis olmama ragmen, ancak yakilan bir atesten digerine durmadan gidebiliyordum. Eger atesler yakilmasa, olebilirdim diye dusundum. Ates korkumu burda tamamiyle yenip sevgiye hatta aska donusturdugume de inaniyorum.

Cok guzel ruhlarla tanistim. Sanki daha once taniyormuscasina. Bir tanesinin adi Laviras. 40’li yaslarinda. O kadar guzel ki ici, disi, yansimasi… Arkadasi Milus’un enerjisi, metreler oteden hissediliyordu. Periler de vardi yine, herkesle tanisip, sariliyorlardi. Ve tatli hipiler… bu sogukta hala nasil ciplak ayakla durabiliyorlardi?

Gosteriler nefes kesiciydi.

Shaman atolyesine katildim bir saat.

Dj’ler o kadar egosuz ve mutevaziydi ki hayran kaldim. Ayrica hepsi sadece kendi produksiyonunu caliyordu.

Avusturalya’nin alternatif kesimiyle tanistigim icin cok memnunum. Orda yasadigim her an ‘keske bu anlari hic unutmasam’ diyordum. Keske mumkun olsa…